♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️

32.7K 1.1K 126
                                    

Multimedya: Beril Akay & Ali Aksoy

Sellam güzel okuyucularım, nasılsınız?

Dün ve bugün iki bölüm attım, uzun yoldayım ve yapacak en mantıklı iş bölüm yazmak ve kitap okumaktı. Kitap okumayı bitirdim ve bölüm yazayım dedim.

Çok uzatmadan bölüme geçelim. Keyifli okumalar dilerim 🤍

1 Hafta Sonra

Bir haftalık süren tanışma serüvenim sona ermişti. Tekrardan İzmir'e, evime dönüyordum. Burada geçirdiğim her saniye benim için gereksiz zamanlardan ibaretti. Bütün kıyafetlerimi tek tek valize koymuş şimdi giyeceğim kıyafetleri ayırmıştım.

Son bir defa etrafımı kontrol edip her şeyi odanın bir köşesine indirdim. Aynanın karşısına geçip dağılmış olan sarı saçlarımı ellerimin yardımı ile düzelterek oluşmuş görüntüme baktım. O kadar bitkin ve üzgün bir görüntüye bürünmüştüm ki mutsuzluğun simgesini sahiplenmiş olabilirdim. Derin bir nefes alarak bir kere daha görmek istemeyeceğim ailenin yanına gitmek için harekete geçtim. Tahta kapıyı açıp dışarı çıktığımda Bevan ve Zilan'ı beraber oturuyor vaziyette görünce yanlarına doğru ilerledim. Karşı tarafa geçerken Bevan beni farkedip bakmıştı ki gülen yüzü yerini öfkeye bırakmıştı. Gözümü ayırmadan baktığımda bir süre sonra pes edip kendisi üzerimden çekmişti. Umursamaz bir tavırla sırıtırken yanlarına gelmiştim. Zilan beni farkedip ayağa kalktığında Bevan öylece karşısında duran kahveyi izliyordu. Umursamayarak Zilan'a odaklandığımda o da benim gibi özürlü hareketler sergileyen abisini izliyordu.

Ona döndüğümü anladığında gülümseyerek "Biletin saat kaçta yenge?" diye sorunca kullandığı tabir yüzünden gözümü düşürdüm. Defalarca söylememesini dile getirsem de sonradan söylemekte ısrar etmişti. En sonunda pes ederek umursamamaya çalıştım.

"5'te" diyerek sorusunu cevaplamıştım ki Bevan'ın ayağa kalkması ile birlikte ne olduğuna bakındım. Dedesi ve babasının geldiğini gördüğümde toparlanarak onlara yöneldim. Babasının yüzüne o cümleleri kurduktan beri bakmıyordum fakat dedesi çok cana yakın bir insandı. Tek sorun şuydu ki Türkçe bilmiyordu. Bildiği bir kaç cümle hariç sadece Kürtçe konuşuyordu bu yüzden de yanımda birisi olmazsa onunla iletişim kuramıyordum. Beni sevmişti bunu bakışlarından anlayabilmiştim.

Bevan dedesine çok saygı duyuyordu fakat bu diğer aile üyelerine de gösterdiği pek söylenemezdi. Sayamadığım kadar kuzeni olduğu halde çoğu ile yakın bile değildi. Amcaları desen bakışlarından aralarında büyük bir sorunun olduğu belliydi. Bevan'ı sadece kız kardeşinin ve dedesinin yanında mutlu görüyor olmak aklımda ki soruları arttırsa bile cevaplamayacağını bildiğim için sadece düşünmekten yana tutuyordum.

"Ku bûka min a delal hazir be, here lawo, dereng nemîne."
'Güzel gelinim hazırsa gidin oğlum, geç kalmayın.'

dedesi konuşmuştu ki Bevan dikkatlice onu dinlemişti. Ne dediğini anlamayarak anlamsız bakışlarımı üzerlerinde turlattığımda Bevan kısa bir süreliğine bana bakmış sonrasında tekrardan dedesine odaklanmıştı.

"Hîn wext heye ku balafir rabe bavo. Xem neke, em dereng nemînin."
'Uçağın kalkmasına için hala zaman var, baba. Merak etme, geç kalmayacağız.'

Bevan'ın verdiği uzun cevap ile dedesi gülümsemişti ki ne olduğunu anlamayarak bende yalandan gülümsedim. Dedesi yanıma doğru gelirken ne olacağını çözemeyerek sadece adımlarını izliyordum. Bevan'ın bakışlarının üzerimizde olduğunu hissederken inadına dedesinin koluna girdim. Çok sevdiği dedesinin bana değer vermesi umrunda olurdu herhalde değil mi? Yavaşça arkamızda olan sedirlere ilerlerken Kendal Dede tuttuğum elimi okşadı. Nedensizce onu içten içe çok sevmiştim hatta bu evde sadece Kendal dedeyi bir de Zilan'ı sevmiştim.

Elemkârâne Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin