67

316 38 1
                                    


Herkese keyifli okumalar.. 😎


"bugün ki dava kadar zevk aldığım başka bir dava daha yoktu yemin ederim. Kart zamparanın donuna kadar aldım. Baktı metresi bunda para kalmadı adamı mahkeme salonunda terk etti.. Asya" nehirin biranda adımı yüksek sesle söylemesiyle irkilerek kendime gelirken boş bakan gözlerim anlam kazandı ve yüzüne öyle bakmaya başladım.

"efendim bebeğim"

"neredesin kızım sen. Bir saattir mal gibi kendi kendime konuşuyorum" diye sitem etti.

"dinliyordum ki"

"sallama üçkağıtçı ne dedim en son" demesiyle mahçupca güldüm.

"tamam tamam dalmışım. Özür dilerim bebeğim aklım o kadar fazla parçaya bölük ki ana odaklanmakta zorlanıyorum."

"neler kurcalıyor yine kafanı. Her şey yolunda dimi yardım edebileceğim bir şeyse söyle bana halledelim. Canını mı sıktılar baban ya da Deren ne biliyim"

"yoo. Yani evet sıktılar biraz tabi. Sonuçta onları ben boşamak istiyordum ama yaptığım ifşalamadan sonra babam buna izin vermedi. Kendince cezası da bu oldu işte" dememle dudak büktüm. Boşanma dün gerçekleşmişti ve tek celsede alel acele, Deren tek bir kuruş alamadan gerçekleşmişti.

İstediğim sonunda olmuştu ama gideni geri getirmediği için benim için çok da anlamda ifade etmemişti. O olaydan geriye sadece Deren hanımın salladığı tehtidi kalmıştı. Canını fena yakmıştım çünkü ne boşanmadan tek kuruş alabilmişti ne de ifşadan sonra atıldığı sosyete alemine geri alınmıştı. O yüzden alacağı intikam sağlam olabilirdi ve benim ne yapabileceğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

"boşver balım ya en sonunda kurtuldunuz o kadından. Önemli olanda bu."

"O kadından tamamen kurtulamayız ki nehir. Ne de olsa linanın annesi ve biz lina için bulunmamız gereken yerlerde bir araya gelmek zorundayız."

"orası da öyle tabi. Aman takma onu artık esamesi kalmadı. Lina da senin yanında zaten" diyip güldü. Buna ben de güldüm. Çok şükür geçen şu 10 günde olay bir nebzede olsa unutulmuş lina da eskiye oranla daha sağlam bir şekilde ayağa kalkıp ona saldıranlara gerektiği gibi cevap vermişti. Beni de affetmişti hatta miami tatili diye tutturmaya bile başlamıştı. "ne oldu yüzün daha da güldü ne geçiyor o aklından"

"linayı düşünüyorum. Uzaklaşması için ona özel uçakla miamiye gönderiyim seni dedim ya hanımefendi o zaman istemedi tabi. Şimdi de buzlar iyice eriyince söylediğini yap diye başımın etini yiyor"

"eee yap sen de ne olacak. Belediye otobüsü gibi binsin gitsin eniştesinin uçağına" diyip kahkaha attı.

"demire sormam lazım. Sonuçta benim değil ve miami de çok uzak. Büyük masraf" diyip ofladım. Söz verirken iyi sallamıştım da iş kamera başına gelince biraz karışmıştı ortalık ama kardeşimi de kırmak istemiyordum.

"demirin asla bir şey diyeceğini sanmıyorum. Onun için cüzi bir miktar sonuçta." bilgisayarda bir şeyler yazarken kendinden emin bir şekilde konuştu.

"demez demez de ne biliyim sonuçta benim tapulu malım değil. Uçağın masraflarını karşılamayı teklif etsem bende o kadar para yok. He kabul etmez zaten ama ne biliyim böyle de biraz fazla oldum gibi"

"allah aşkına düşündüğüne bak. Demire masrafları veriyim desen iyi bir tantana yapar sana. Ara ve emrine amade etsin her şeyi o kadar düşünme. Adam üstüne milyonluk ev vermiş kalkıp miamiye giden uçağın masrafını mı düşünücek" diyip güldü.

"açma şu konuyu ya hala utanıyorum. Bıraksam her şeyi üstüme yapıcak zaten deli herif" dememle güldü.

"ara demiri de söyle ona, linayı da yolla miamiye biraz kafası dağılsın. Her ne kadar güçlüyüm imajı çizse de yorgunluğu belli oluyor. Ona da iyi gelir." demesiyle sıkıntıyla ofladım. Dediği iyi hoştu da demire şuan bunu söyleyemezdim.

"demirle bu aralar biraz limoniyiz" diyip içimdeki sıkıntıyı dışa vururken nehir parmaklarının hareketlerini durdurup şaşkın bakışlarla bana döndü.

"nasıl yani. Ne oldu. Ne zamandır limonisiniz de benim şimdi haberim oluyor" diye kızgınlıkla çıkıştı bana. Üzgünce dudaklarımı büktüm.

"ikimizinde başı çok kalabalıktı nehir, daha şimdi yanyana gelebildik. Aralık bulup anlatamadım ki çok da olmadı zaten" diye kendimi savundum.

"anlat ne oldu."

"ya aslında büyük bir şey değil. Sadece demir, cenkle birlikte çalıştığımı öğrendi. Hayır yani benim seçme şansım yok ki adam koskoca savcı. Ne dicem başsavcıya davayı cenkten al başka birine mi ver. Adama davayı sanki ben veriyorum. Ama yok beyefendi nasıl onunla yanyana gelirsin yok efendim nasıl bana en başından söylemezsin diye kıskançlık krizine girdi." dememle sıkıntıyla ofladım. Cidden delirmişti ve ben tepkisini fazla bulunca daha da fazla delirmişti. Sonra birbirimizi biraz sözlerimizle kırmıştık. Üç gündür süren limoni hallerimiz canımı dehşet sıkıyordu ama beyefendi bu olayı sürdürmekte de kararlıydı.

"Offf Allah benim cezamı versin ya. Cenkle yemeğe gitmene sebep olan benim. Bok vardı da zorladım seni" diye üzgünce kendine kızdı nehir. Kaşlarım anında çatıldı.

"allah aşkına saçmalama seninle ne alakası var. Bu olayda en masum sensin bebeğim. Hem gidip gitmemek de benim tercihimdi ve o zamanlar demir hayatımda yoktu. Yani demirin geçmişe takılması ki geçmişte de bir şey olmamasına rağmen olmuş gibi kuruntulanması fazla saçma"

"ama zorladım seni zorlamasaydım cenk hayatınıza girmezdi ve bu da olmazdı"

"bebeğim neredeyse 1 sene önceki olay. Bu tamamen demirin kıskançlığı. Beyefendi hem kıskanıyor hem de parmağımı boş bırakıyor. Eee kusura bakmasın da parmağı boş olanı da herkes ister." diyip güldüm nehiri kendini suçlamasından uzaklaştırmak için.

"harbi he bu titan enişte neden hala bir evlilik teklifi yapmadı ya. Hayırdır yabancılar gibi sevgili olalım sevgiliyken çocuğu yapalım ama asla evlenmeyelim kafasında mı" diye düşünceli bir şekilde söylendi nehir.

"valla ben de anlamadım. Beyefendiden gram hareket yok. Adanadaydık ya orada dedesi de dedi ne zaman o parmağa yüzük girecek diye o da ne derse beğenirsin acelemiz yok" diye kızgınlıkla söylendim. "ama iş başkasından kıskanmaya geldi mi hiç demiyor bu kızın parmağı boş yaklaşan çok olur ben bir önlem alıyım"

"bak sen ya titoşa biran kıskançlığa sebep oldum diye üzüldüydüm oh iyi yapmışım. Görsün etrafındaki potansiyel adayları ve peşinde dolananın çok olduğunu" demesiyle onun hemen moda giren kızgın tatlı haline kıkırdamadan edemedim.

"aman kendi bilir. İllaki bir gün yapar tabi de bakalım ne zaman. Kalkıp ona bana neden yüzük takmıyorsun diyemem sonuçta"

"orası da öyle tabi. Demir senden başkasıyla zaten evlenmez de bakalım ne zaman o jetonu düşecek" demesiyle telefon çalmaya başladı.

"iyi insan lafının üstüne." diyip telefonu açtım "Merhaba hayatım"

"merhaba güzelim nasılsın" diye gayet düz bir şekilde karşılık verdi. Ya sabırdı..

"iyiyim sen nasılsın neredesin" biranda arkadan gürültülü bir ses gelirken merakla diklenmiştim.

"havaalanındayım fransaya uçucam birazdan" demesiyle kaşlarım anında çatıldı.

"ne demek fransaya uçacağım. Bana şimdi mi haber veriyorsun demir. Erken oldu gittiğinde arasaydın" diye çıkıştım.

"çok ani oldu Asya"

"Asya.." diyip sadece adımı söylemesine sinirle vurgu yaptım. Cidden beni iyice çileden çıkarmak için elinden gelini yapıyordu "Ani olmadı sen böyle uygun gördün çünkü hala saçma bir şekilde konuyu uzatıyorsun. Sana inanamıyorum" diye kendimi tutmaya çalışan bir sesle cevapladım onu.

"bir şeyi uzattığım yok ani gelişti diyorum. Hem haber veriyorum ya işte"

"haber veriyorsun he. Zahmet etmeseydin hayatım gidip döndüğünde söylerdin neden bu kadar zahmete girdin ve acele ettin ki" dememle derin bir nefes aldı.

"Asya "

"neyse demir. İyi yolculuklar sana. Kendine iyi bak" diyip cevabını beklemeden telefonu suratına kapadım. Telefonu sinirle masaya vururken nehirin endişe dolu bakışlarıyla karşılaştım kafamı kaldırınca.

"ne oldu az önce kızım"

"beyefendi fransaya gidiyormuş bana da taa uçak kalkmadan iki dakika önce haber vermeyi uygun görmüş. Ama ben ona sorarım bunun hesabını"

"sakin ol bebeğim bir açıklaması vardır. Gerçekten ani olmuştur yoksa demir böyle yapmaz biliyorsun" diye nehir beni sakinleştirmek için konuşsa da etkili olamamıştı.

O kadar sinirlenmiştim ki yaptığına geri arayıp saydırmamak için zor tutuyordum kendimi. Ne olmuştu ona böyle bir anda. Bana bebeği gibi davranan, yüzüm az bir şey düştüğünde düzeltmek için elinden geleni yapan ve beni deli gibi seven bu adama cidden ne olmuştu bu kadar. Bunun sebebi sadece cenk olamazdı. Başka bir şey vardı ama neydi. Elimin altındaki telefon yine çalınca ekranını çevirip baktım. Demirdi ama açacak değildim.

"açmayacak mısın"

"beni böyle değersiz hissettirmesinin üstüne mi. Tabi ki de hayır. Ne yapıyorsa yapsın" diye çıkışıp ayağa kalktım. Acayip moralim bozulmuştu ve duvarlar üstüme üstüme gelmeye başlamıştı.

"nereye. Kal biraz konuşalım iyi gelir" diyerek nehir de benimle birlikte ayağa kalktı.

"yok balım daha çok sinirlenirim konuşursam. Kafamı biraz başka şeylerle oyalıyıp öyle sakinleşiyim. Hem şu yeni davam var ya kocasının şiddetine dayanamayıp kocasını bıçaklayan kadın hani onun davası için çalışıcam biraz çünkü 2 gündür hiç bakamadım " diyerek reddettim teklifini.

"peki bebeğim sen nasıl diyorsan öyle olsun ama telefonum her dakika açık istediğin zaman ara hemen yanına gelirim."

"teşekkür ederim bebeğim" diyip kabanımı giydim ve masamın arkasından çıktım

"Dikkat et kendine ve üzme de. Gelince halledersiniz"

"kendi bilir" diye umursamazlık taslasam da tabi ki öyle değildi. İlk defa bana böyle davranıyordu ve cidden aşırı canım sıkılmıştı. Cenk yüzünden bu hale gelmemiz ve onunda saçma bir şekilde bunu uzatıyor olması cidden keyfimi aşırı kaçırmıştı ve sinirlerimi ise son yaptığını da diğerinin üstüne katarak zirveye ulaştırmıştı. Ama ben ona sorardım.

"arabaları değiştirebilir miyiz bugün bebeğim" dememle nehirin neden diye soran bakışları bana döndü.

"demirin adamları biliyorsun sürekli peşimde güvenlik için ama ben bugün onların benden ona haber uçurmasını istemiyorum. Biraz nefes alamaya ihtiyacım var"

"tehlikeli bir işe burnunu sokmayacaksan olur" diye gülerek teklifimi değerlendirdi.. Gözlerimi devirip kendi arabamın anahtarını ona bıraktım ve onunkini aldım.

Arabalar otoparktaydı ve korumalar da dışarıda beklediği için nehirin arabasıyla çıkmam onları bir güzel atlatabileceğimin fırsatıydı. Hızla çantamı da aldığım gibi beni git gide daha çok basan ofisten çıktım.

Beyefendiye haber gitmesindi de görsündü gününü.

Otoparktan hızla çıkıp sokağa dalarken bir süre ne yapacağımı bilemeden boş boş sürdüm. Hiç keyfim yoktu ve nehire dediğim gibi dava çalışacak da değildim. Daha dün gitmiş olmama rağmen yine beni en çok rahatlatacak yere çevirdim yönümü..

Mezarlığa gelmemle arabayı durdurdum. İnmeden hemen önce telefonum çaldı ama bilmediğim numaraydı. Avukatlık tarafım aç dese de kimseyle uğraşacak halim yoktu. O yüzden aramayı cevaplamayıp telefonu mu da arabada bırakıp indim.

"annem" mezarın başına gelmemle sırtımı taşa verip oturduğumda anında hafilemişlik hissi sardı beni. Onun bu büyüsüne hayrandım..

Uzun uzun orada kalıp annemle hasret giderdim. Yaşadıklarımı anlattım, derdimi söyledim. Karşılık hiç bir zaman gelmeyecekti biliyordum ama olsundu. Kendisi olmasa da bir mezarı vardı ya buna da şükürdü.

Saat baya ilerleyip havanın karanlığı mezarlığa çökerken yerimden kalktım. Annemle vedalaşıp yavaş yavaş çıkışa giderken biranda kulağıma gelen cılız bir ağlama ve konuşma sesiyle olduğum yerde kalmış etrafa kulak kabartmıştım.

Bir süre ses gelmedi. Yanlış duyduğumu sanarak tekrar yürümeye başladığımda bu sefer hıçkırık sesi duydum. Çocuk sesiydi. Biranda içimden bir ürperti geçerken bir çocuğun bu saate burada ne aradığının merakıyla ve endişesiyle sese doğru gittiğimde en sonunda onu bir mezarın üstünde tortop bir şekilde yatarken bulmuştum. Üstünde ne bir mont vardı ne de yanında biri.

"çocuk" dememle korkuyla irkilip hızla diklendi ve ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdı.

"sen kimsin" demesiyle ilk kendini savunmak için havaya kaldırdığı minik yumruklarına sonra da güzel bebeksi yüzüde bir adam gibi sertçe çatmaya çalıştığı kaşlarına baktım.

"sakin ol sana zarar vermem. Bu saate ne işin var burada. Neden yalnız başınasın. Nasıl geldin buraya" dememle bir yumruğunu yanağına indirip akan gözyaşını sildi. Gözüm mezar taşına giderken okuğum kadın isimiyle içim acıdı. "annen mi"

"evet" diye hıçkırdı. O an daha da ezildi içim. "annem geceleri karanlıktan korkar. Onu burada yalnız bırakıyorlar" diye ağlayarak söylendiğinde yavaşça ona doğru yürüyüp yanına oturdum. Üstümdeki kabanı çıkarıp ona sararken kuş gibi titreyen bedeni içinde minicik kaldı. O kadar küçüktü ki.. Ama küçük olsa da taşıdığı acı büyüktü.

"annen orada korkmuyordur onun için endişelenmemelisin ama annen bu saatte burada tek başına olduğunu gördüğü için çok endişeleniyordur" dememle yaşlarla ıslanmış yeşil gözlerini benim yaşlarla ıslanmaya hazır mavi gözlerime dikti.

"nasıl korkmuyor ve beni nasıl görüyor ki" diye masumca ve merakla sordu. Hafifçe gülüp elini yumuşak kahve saçlarında gezdirdim.

"annen Allahla birlikte ve Allah anneleri en güzel ışıklı yerinde misafir eder o yüzden asla karanlıkta kalmaz annen ve kalmadığı için de korkmaz. Ve de" diyip gökyüzüne baktım. Göz ucuyla ona baktığımda o da aynı şekilde gökyüzüne çevirdi kafasını tıpkı benim gibi.. "annen yukarıda ve seni izliyor. O yüzden de seni görüyor ve yaptığın şey için endişeleniyor. Anneler hep bizi izler. Anneni özlediğinde gökyüzüne bak ve onun seni gördüğünü hatırla" dememle "ama ben görmüyorum onu" diye sızlandı. Elimi gözlerinin üstüne koyup kapadım.

"gözlerin açıkken göremezsin. Şimdi anneni hayal et. Onunla oynadığın oyunları, birlikte geçirdiğim zamanları, sana güldüğünü.. işte o zaman anneni göreceksin. Onu görmek için gözlerini kapatman ve biraz da çaba harcaman gerekir" dememle bende ona dediğimi yaptım ve annemin güzel yüzü gözümün önüne geldi anında. Gözyaşlarım çeneme doğru akarken yanımda oturan küçük bedende de bir hıçkırık gelmişti. Elimi uzatıp minik elini elimin içine aldım. O da sıkıca tutarak bana karşılık verdi..

"çok güzel" diye fısıldadı.

"anneler hep çok güzeldir. Onlar bizim meleklerimizdir. Ama bazen yanımızdan erken ayrılmak zorunda kalırlar" dememle hemen "neden" diye sordu.

"çünkü Allah iyi insanları erkenden yanına alır" diyip ona döndüm. O da gözlerini açıp bana döndü. Elimi yanağına atıp ıslaklığı sildim ve gülümsedim. Elimi daha çok sıkıp o da gülümsedi. O kadar güzel bir oğlan çocuğuydu ki..

"peki biz ne zaman gidicez onların yanına"

"bunu da ancak Allah bilir. Ama elbet onlarla buluşacağız. O güne kadar da annelerimizi böyle tehlikeli işler yaparak üzmeyeceğiz anlaştık mı" dememle hızla kafasını salladı. "peki şimdi söyle bakalım sen buraya nasıl geldin. Ailen nerede"

"evden kaçtım" demesiyle şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Bu yaşta evden kaçıp buraya gelmişi he.. Ailesi nasıl sorumsuz insanlardı böyle Allah aşkına.

"ailen nasıl görmedi seni" dememle çocukça bir gururla gülümsedi.

"ben çok iyiyim bu konuda da o yüzen görmedi"

"evin nerede peki" dememle gururlu ifadesi anında silindi. Tek kaşım havalandı.

"bilmiyorum" demesiyle al işte dercesine sitem ettim içimden.

"peki buraya nasıl geldin. Neyle geldin"

"ilk yürüdüm sonra da otobüse bindim."

"yürüdün ve otobüse bindin. Evin yakın mı ki"

"hayır"

"allah aşkına sen kaç yaşındasın" diye kızdım ona. Omuz silkti büyük bir adammış gibi bacaksız.

"5" dediğinde gözlerimi yumup açtım.

"nasıl buldun burayı peki. Okuman yazman var mı"

"var hem de 3 yaşımdan beri. Annem öğretti. İngilizce de biliyorum hem" diye gururla söylemesiyle zeki bir veletle karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Zeki ve fazla cesur bir velet.

"aferim sana cesur yürek ama burada bu saatte olman hele de evden kaçmam çok ama çok tehlikeli bir şey. Keşke yapmasaydın ama maalesef yapmışsın. Kalk bakalım seni götürelim" dememle ayağa kalktım ve tuttuğum elini bırakmayıp onu da kaldırdım. Hiç itiraz etmeden bana uydu.

"hoşçakal annem. Seni üzmek istemedim bunu bil olur mu. Sadece korkma diye gelmek istedim. Hani sen de ben korkunca beni bırakmıyordun ya tüm gece işte ben de onu yapmak istedim" demesiyle yüreğim ezilirken gözümden düşen yaşı hızla sildim ve yürümeye başladım. O da yanımda sessizce bana ayak uydurdu..

Arabanın yanına gelip arka kapıyı açtım ve onu oturttum. Sesini çıkartmadan kemerine uzandı ve kendi taktı. "evimin nerede olduğunu unuttum. Nereye gidicez"

"5 yaşında mezarlığa gelebilecek kadar zekisin ama evinin nerede olduğunu unuttun öyle mi" dememle gözlerini kaçırdı. Hadi ama eve gitmek istemiyor olmamalıydı.

"evet bilmiyorum. Cidden unuttum. Kalacak yerimde yok" diye hızlıca konuştu. Tam bir bücürüktü. Şirin, bilmiş bir bücürük..

"O zaman ilk önce karakola gidiyoruz sen babanın ismini söylüyorsun ve hemen onu çağırıyoruz o da gelip seni alıyor"

"babamın ismini de unuttum. Hava soğuk ya heralde o yüzden böyle oldu" diyip inatçı ve aman vermez bir tavırla gözlerime baktı. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. İşim vardı anlaşılan.

"bebeğim neden eve gitmek istemiyorsun" diye lafı uzatmadan sordum. Şiddet görmesi ya da ona herhangi bir zararın verilmiş olması işleri ciddi anlamda değiştirirdi..

"yolu bilemediğim için" diye yine beni geri çevirdi. Hadi ama akşam akşam cidden bu veletle başıma iş açılacaktı.

"tamam işte polis amcalar bulur o zaman" dememle ben de aman vermezken geri çekilmek için hamle yaptığımda elime atılıp tuttu sıkıca.

"sen çok iyi birine benziyorsun. Çok güzelsin ve çok tatlısın. Ben de iyi biriyim. Usluyum, asla yaramazlık yapmam ve seni de asla üzmem seninle gelsem olmaz mı" diye heyecanlı ve aşırı istekli bir şekilde sordu. Yavaşça yutkundum. Bunu deli gibi benimde istemem normal miydi yoksa ben çok saçma bir insan mıydım?

"olmaz ki öyle. Baban seni çok merak etmiştir hem. Ayriyetten seni götürürsem seni kaçırdığımı sanar baban ve başım belaya girer"

"beni kaçırmadığını söyler seni savunurum." diye şansını denedi ve şirince gülerek beni kandırmaya çalıştı. Ona doğru uzanıp anlına düşen saçlarını geri ittim ve anlına minik bir öpücük bıraktım. Geri çekilmek için hamle yaptığımda bu sefer de yakamı tuttu.

"tıpkı annem gibi kokuyorsun biliyor musun. Çiçek gibi mis gibi" demesiyle olduğum yerde kalmıştım. Yavaşça ona döndüm. Yeşilleri yine buğulanmıştı. "lütfen seninle gelmeme izin ver. Sadece bu akşam için. Hiç sözünden çıkmam uslu dururum." demesiyle yutkundum yine. Bunu yapamazdık ama onun o çocuk kalbini de kırmak istemiyordum. Dehşet bir çıkmazın içine girdim.

"baban sana zarar mı veriyor bebeğim" aklıma gelenle bedenim kasılırken hızla başını iki yana salladı.

"hayır o dünyanın en iyi babasıdır ama annemin gitmesine izin verdi o yüzen ona biraz kızgınım" diye söylendi. Geri çekilip diklendim.

"baban da annenin gitmesini asla istemezdi seni cesur yürek. Onun elinden gelen bir şey değil ki bu. Ona kızmamalısın. Sen gidince ne kadar üzülmüştür hiç düşündün mü? O yüzden şimdi karakola gidip babana ulaşıyoruz. İtiraz yok" diyip bir şey demesine müsaade etmeden kapıyı kapadım. Kollarını kucağında bağlayıp başını diğer cama çevirdiğinde sıkıntılı bir nefes almıştım.

Bu güzel çocuğu bırakmak istemiyordum. Hele de benimle gelmek istediğini söylediğinden beri hiç istemiyordum ama bu çocuk kaçırmaya girerdi. Bu olayın ciddi yaptırımları vardı ve içeri girmeye de hiç niyetim yoktu. Hızla arabanın önünden geçip sürücü koltuğuna oturdum. Aynadan ona bir bakış attığım ama hiç bana bakmadı.

"adını bile söylemedin" dememle omuz silkti. Bu tatlı tavrına gülmek istedim ama tuttum kendimi.

"ne önemi var ki birazdan benden kurtulacaksın zaten" diye üzgünce söylenince ona döndüm ve elini tuttum.

"bak böyle seni babanın haberi olmadan alıp götürmem bu çok yasak bir şey. Ama ondan izin alabiliriz ve bu gece istediğini yerine getiririz olmaz mı" dememle ilgisini çekebilmiş bana dönmesini de başarabilmiştim.

"gerçekten mi? Onu ikna edebilir misin ki" diye çocuksu bir sevinçle atıldı. Bu tatlı haline kocaman güldüm.

"deneriz bebeğim. Olur mu" dememle hevesle başını salladı.

"babam zor bir adamdır ama "

"merak etme ben avukatım ikna konusunda da çok iyiyimdir." dememle öne doğru uzanıp beni öptü ya ben o an kısa bir süreliğine dünyadan koptum. Bu.. Muhteşem bir şeydi..

"O zaman tamam ilk karakola sonra da babamı bulmaya sonra da izin almaya"

"ama ilk önce isim" bu tatlı heycanının büyüsünden sıyrılmamla daha çok güldü.

"Ayaz Ateş benim adım ya senin" diye merakla sordu o da.

"ne kadar güzel bir ismin var. Memnun oldum ayaz ateş. Ben de Asya" dedim.

"Asya kıtası ben biliyorum onu" diyip çocuksu bir neşeyle kıkırdadı.

"sen fazla zekisin anlaşılan he"

"çoook" diye o'yu uzatarak konuştu ve elini salladı. Bu tatlı haline gülüp yanağını sıktım ve arabayı çalıştırdım. Şuan ne yaşıyordum bilmiyordum ama bu güzel oğlan çocuğu bana dehşet iyi gelmişti. Mükemmeldi cidden. Enerjisi, zekası, tatlılığı.. Ona bu kadar çabuk hayran olmam bence çok normaldi..

Tam arabayı yola sokacakken telefon sesi içeriyi sardı. Hemen elimi, yan koltuğa attığım telefona götürüp aldım.

Demirdi ve ben Ona hala kırgındım..

Sesini kapatıp whatsapp'a girdim ve gruba beni merak etmemeleri için mesaj yazıp telefonu tekrar yan koltuğa attım.

Hızla arabayı çalıştırıp yola sokarken ayaz ateşin bilmiş sorularının hepsine yol boyunca atlamadan cevap vermiş çok da eğlenmiştim.. Bilmişliği öyle tatlıydı ki hiç ukala bir velet gibi değildi. Normalde bilmiş çocuk sevmezdim ama ayaz ateşe aşık olmuştum resmen.

Yolculuğumuz karakolun önüne gelmemizle biterken kafamı arkaya çevirdim.

"geldik"

"söz verdin"

"söz vermedim denicem dedim"

"ama avukatım babanı ikna ederim dedin. Bu bir söz" demesiyle keşke biraz daha çocuk olsa diye düşündüm o an. Zorluyordu beni ama zamane çocukları işte hepsi cin gibiydi.

"denerim dedim." dememle kemerini çözüp bana yaklaştı ve minik elini yanağıma koyup diğer yanağımı öptü.

"sana güveniyorum" demesiyle başıma cidden tatlı bir bela aldığımı o an daha iyi anlamıştım. Zaten ona bayılmıştım bir de bu halleri iyice ondan kopmamı zorlaştıracaktı biliyordum.

"umarım seni hayal kırıklığına uğratmam" diyip ben de yanağındaki elini tutup öptüm. Tatlı bir şekilde kıkırdadı. Onu bırakıp arabadan indim ve arka kapıyı açıp onu da indirdim. Sıkıca elimi tuttu hemen.

Kabanım üstünde komik bir şekilde durup yere sürünürken güldüm haline. Tatlı bücür bir büyücüye benziyordu.

"iyi akşamlar" karakolda içeri girip polis memurunun masasının önünde durduk.

"iyi akşamlar buyurun"

"ben avukat Asya akbelen. Bu tatlı çocuğun ailesini bulmak için geldik" dememle ateş elimi bırakmadan koltuğa oturdu ve hayran hayran bana bakmaya başladı. Gülerek göz kırptım o da bana flörtöz bir şekilde öpücük attı ve beni kendine bir kez daha aşık etti. Acil anne olmak istiyordum. Hem de en acilindendi.

"tamam. Söyle bakalım küçük adam babanın adı ne" diye polis sorunca ateşe hadi dercesine gülüp cesaret verdim. En sonunda gözleri polis memuruna döndü ve "Egemen Atasoy." dedi.

"ülkede bu ad ve soyada sahip çok kişi vardır küçük adam bize belirleyici bir şey söyleyebilir misin peki. Mesela mesleği gibi" demesiyle ateş bir süre düşündü. Önündeki sehbaya oturup sabırla onu bekledim.

"babamın kocaman gemileri var bu olur mu"

"armatör ya da gemide çalışan biri olabilir. İlk armatör olarak arayalım diğerine göre daha kısa sürer" dememle polis memuru başını salladı ve işe koyuldu.

"sen koltuğa otursan ben de kucağına otursam olur mu Asya abla" diyen ateşin isteğini tabi ki geri çevirmeyip onu kaldırdığım gibi kucağıma alarak sandalyeye oturdum. Yüzünü boynuma gömüp derin derin nefesler almaya başladı. O an cidden tüm ruhumu teslim edebilirdim. Öyle güzeldi ki. Beni annesi yerine koyması her ne kadar tehlikeli olsa da ne onun kendini kaptırmasına müdahale etmiştim ne de kendimin kapılmasına engel olabilmiştim.

Yavaşça yumuşak saçlarını okşayıp bebeksi kokusunu içime çektim. Onun kendi çocuğum olduğunu düşünmeye başlamam fazla şizofrenik bir olaydı biliyordum ama kendime de engel olamıyordum.

1 saate yakın kollarımda uyuyan ateş yüzünden hiç kıpırdamadan öyle kalırken biranda tüm karakolu inleten "ateş ayaz" diye bir kükremeyle ikimizde irkildik.

Bu kükreme üzerine karakolda hareketlilik başlarken içeriye, önde delirmiş gibi kalıplı bir adam arkasında ise bir ordu kadar çok sayıda olan siyah takım elbiseli adamlar girdi.

Ateş kollarımda uykulu bir şekilde diklendi ve beraber korkuyla onlara baktık. O da anında bize baktı.

"ateş" şaşkınlıktan kurtulup yanımıza gelmesiyle nedense kollarımın arasındaki minik bedeni daha çok sıkma ihtiyacı hissetmiştim. Hayır hayır yavrusu kaçırılan Fatma Girik moduna girmemin hiç sırası değildi.

"baba" bağıran adam önümüzdeki sehpaya yüzünde büyük bir rahatlamayla oturdu ve elini ateşin saçlarına atıp sevgiyle okşadı. Yüzündeki o ifade sahte olamayacak kadar gerçekçi ve samimiydi.

"neredeydin oğlum. Neden yaptın bunu bana aklım çıktı" demesiyle ateş bana biraz daha sokuldu.

"annemi özledim. Sana özlediğimi ve beni ona götürmeni istediğimi söylemiştim" diye çocuksu tavrıyla sitem etti.

"ama sana daha sabah orada olduğumuzu söyledim ve yarın sabah olunca tekrar götüreceğimi de söyledim."diye şevkatle açıkladı kendini egemen bey. Ateş umursamaz bir şekilde omuz silkerken bu tatlı haline kıkırdadım ve o an adamla gözgöze geldik. Tıpkı ateşin gözleri gibi yeşil bir ormanı andıran gözleri mavilerimle çakıştı ve "siz" diye nazikçe sordu.

"Asya ben. Asya Akbelen. Tesadüfen ben de mezarlıktaydım" diye açıkladım kendimi.

"beni Asya abla buldu baba. Bir koklasana onu tıpkı annem gibi kokuyor" diyen ateşle gerildim ve mahçup bir şekilde gülümsedim.

"teşekkür ederim Asya hanım. Size rastladığı için çok şanslıyız belli. Biz daha fazla sizi tutmayalım ateş yeterince vaktinizi aldı. Gel hadi aslanım" demesiyle ateş kollarını boynuma doladı hızla.

"ben Asya ablamda kalıcam" diye mızmızlandı.

"oğlum" diye egemen bey araya girdi ama hemen atıldım bende. Ateşe ikna edebileceğimi söylemiştim ve denemeliydim.

"biliyorum beni tanımıyorsunuz isteyeceğim şeyi de çok hoş karşılamayacaksınız belki ama İzin verirseniz bu akşam ben de kalsın." dememele anında kaşları çatıldı. İtiraf etmeliydim ki çatık kaşlı hali ürkütücüydü ve biraz da olsa cesaretimi kırıyordu. "Gerçekten güvenilir biriyimdir. Yargıtay başkanı Agah Akbelen'i bilmem tanır mısınız ama onun kızıyım ve ben de bir avukatım yani daha ne kadar güvenilir olduğumu açıklayabilirim bilmiyorum" diyip güldüm. "hatta armatörmüşsünüz eğer tanıyorsanız Tarık Korhan da manevi babamdır ona da sorabilirsiniz beni" dememle oda güldü.

"desenize oğlum benden bile daha güvenilir birinin ellerinde" demesiyle karşılıklı güldük.

"O zaman izin veriyorsunuz" dememle "lütfen baba izin ver ne olur bu gece Asya ablayla kalıyım. Onun koklayarak uyuyim" diye ateş de atıldı. Söylediği şeye içim burkulurken egemen bey bir süre bir şey demese de en sonunda kafasını kabullenircesine sallamıştı.

Sessizce teşekkür edip kucağımda ateşle birlikte ayağa kalktım. Bacaklarını belime kollarını da boynuma dolayıp koala gibi yapıştı bana.

"sizi çok sevdi"

"bir de bana sorun." diye mırıldandım saçlarını şevkatle okşayarak yürürken.

"ağır mı alıyım isterseniz" demesiyle ateş daha çok sıktı kollarını ve hayır mesajını bana kendi dilinde iletti.

"sorun yok." dememle karakoldan çıktık ve o an lüks bir spor araba ani bir frenle tam önümüzde durdu. Egemen bey koruma iç güdüsüyle kolumdan çekip bizi kendine yapıştırırken ateş saçan gözleriyle arabadan inen demirle karşı karşıya geldik ve o an gözlerinden kızılca bir kıyamet gölgesi geçti.

"Asya" dişlerinin arasında adımı tıslarken yavaşça gözlerimi ondan çekip merte çevirdim. Yine rahat duramadım dimi cümlesini barındıran bir gülüşle bana baktığında omuz silktim ve egemen beye döndüm. Yakınlığımız cidden kötüydü. Kucağımda bana koala gibi sarılmış ateş ve bizi bedenine yapıştırmış, bir nefes uzağımda duran egemen beyle cidden kötü bir konumda ve görüntüdeydik.

Yavaşça egemen beyin tutuşundan kurtulmamla demir bize doğru atıldı ve ne olduğunu anlayamadığım bir hızla egemen beyin suratına sert yumruğunu çaktı.

Egemen bey arkaya doğru sendelerken Ateşle birlikte korku dolu bir çığlık attığımızda biranda ortam karıştı ve iki tarafında korumaları saniye geçmeden birbirine silahlarını çekti.

"demir ne yapıyorsun. Çocuk var" diye korkuyla bağırıp ateşin başını bu sahneyi görmemesi için boynuma bastırdım.

Çıkışım karşısında ateş saçan bakışları bana dönünce yutkunmuştum.

"bu herifle ne işin var senin Asya. Senin benim düşmanımla ne işin var he. Neler oluyor. Ne bu haliniz" diye kükremesiyle cidden şansıma gülmek istedim o an.

Yani gece gece mezarlıkta bir çocuk buluyordum, annesi gibi koktuğum için o bana, bende anında ona aşık olduğum için birbirimize yapışıyorduk ve babası ise İstanbulda sanki başka biri kalmamış gibi demirin düşmanı çıkıyordu he..

Cidden ne oluyordu dizi mi çekiyorduk??

ASYA (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now