5. BÖLÜM: ŞÜPHENİN KASIRGASI

53 27 1
                                    

Gece kaldığım o kulübeye kolumdan tutarak beni sürüklüyordu. Onun benimle gelmesiyle bu kulübenin ne ilgisi vardı hala anlayamıyordum. Yüzümde ki tereddüt ve anlamamışlığı görmüş olacak ki konuşmaya başladı. "Hadi ama bana güven artık yol arkadaşıyız" dediğin de bir nebze olsun gülmeye çalıştım. Sahte bir gülümseme. Kulübenin kapısını açmasıyla beraber bağıra çağıra konuşmaya başlamıştı. Sanki kendi eviymiş ya da terk edilmiş bir evdeymişiz gibi bağırmaya devam etti. Sonra bir an da sustuğun da karşı tarafa tam karşısında duran adama bakıyordu, Kıan'a. "Koca adam, sonun da duyabildin ve teşrif edebildin" dedi bana bakıp gülümserken dirseğiyle koluma hafifçe vurdu. Onu da bizim arkamızda mı sürükleyecekti yoksa?

"Neden buradayız Aesira?" dedim merak için de bir Kıan'a bakıp bir de Aesira'ya bakarken. Omuzlarını silkerek Kıan'ın arkasına geçti ve kulübenin kapısına doğru ittirdi. "Gidiyoruz" dedi kollarını her iki yana açıp 'nereye?' diye sormasını beklerken. "Nereye?" diye sorabildi sonunda. Çünkü birkaç dakikadır yüzünde ki anlamsız ifadeyle öylece bana bakıyordu olayı anlatmam için. Ama ben de bilmiyorum der gibi omuzlarımı havaya kaldırıp dudaklarım büktüm. "Izel ile bu yol da beraberiz" dediğin de ikimizin de mutlu olacağını düşünerek kollarını her iki yana açarak gülümsedi. Ben ve Kıan birbirimize bu denilenlere anlam veremiyormuş gibi bakındık. Kıan'ın biraz gönülsüz gibi duran yüzünü fark ettiğim de açıklama ihtiyacı duydum. Belki de istiyordu. "Zorunda değilsin Kıan" dedim omuzlarımı silkerek. Sonra dönüp Aesira'ya ne yapmaya çalıştığını sorar bakışlar attım.

"Sakin olun. Sadece küçük bir macera." dedi ikimizin arasına girip kollarını omzumuza dolayarak. Küçük bir macera dediği bu macera aslında bir katile yoldaşlık etmek ve yakalanmam durumun da idam edilirdik hem de hepimiz. Onlar katile yardımdan ben ise bizzat katil sıfatımdan. Yakalanmayacağımın bir garantisi de olmadığında göre pek de küçük bir macera sayılmaz. "Pekala"  gözlerini devirip yutkundu. "En azından kendimi savunmam için bir kaç eşyamı almama müsaade edin" dedi Aesira'nın boynuna doladığı kollarından sıyrılırken. Yaklaşık yarım saat sonra belin de kocaman bir çanta ile karşımıza dikilmişti.

"Hem belki de kraliçe olursan beni de yardımcı yaparsın" dedi dar sokakta ki sessiz yürüyüşümüzü sonlandırıp kocaman gülümserken. Bundan sonra kraliçe olabileceğimi hiç düşünmüyorum ama mutlaka intikam alacaktım. "Aesira!" dedi Kıan kaşlarını çatarak. "Off tamam ne dedim ki sanki" dedi dudaklarını büzüp mızıkçı bir tavır takınırken. Şatafatlı bir hayata sahipken bu gösterişi kendi ellerimle sonlandırmam bazen aptallık gibi geliyor bana ama sonra bu fikirden hemen vazgeçiyorum. "Siz hiç korkmuyor musunuz? Ya yakalanırsanız!" dedim onları bu tehlikeli yoldan caydırmak için. Çünkü suçsuz insanların benim yüzümden idam edilmesini istemem.

Sanki garip ve komik bir şey söylüyormuşum gibi birbirlerine bakıp gülümsediler. Ardından Aesira kocaman bir kahkaha patlattı. Sesi bütün sokakta yankılanıp tekrardan kulaklarım da çınladı. "Neden gülüyorsunuz?" alıngan bir sesle tavrımı koydum. "Bizi yakalamaları mümkün değil çünkü biz..." nazik bir şekil de konuşurken Kıan koluna bir dirsek darbesi indirdi. Sokakta yankılanan bir inleme daha çıkardı Aesira. "Biz... Dövüş konusunda çok deneyimliyiz" bunları söylerken ara da susup düşündü. Sanki bir şey saklıyor gibiydiler.

Eminim dövüşte çok yeteneklilerdi fakat bir muhafıza kafa tutabilirlerdi belki iki belki üç ama daha fazlasına imkanı yoktu. Sonuçta biz de onlar gibiydik ve gücümüz bir yere kadardı. Nereye gittiğimiz hakkında hiç bir fikrim yoktu. Onların peşimden gelmesi gerekirken ben evcil bir hayvan gibi peşlerinden onlara yetişmeye çalışıyordum. "Biz neye gidiyoruz?" artık dayanamayarak sordum. Kıan yüzünde ki muzip gülümsemeyi biraz daha genişletirken Aesira ile aralarında sözsüz bir diyalog geçtiğine emindim. Sonunda birbirlerine bakmayı bıraktıklarında ki bu çok uzun sürmüştü bana cevap vermek için dudaklarını araladı. "Sabret öğreneceksin!" Aesira Kıan'nın konuşmasına fırsat vermeden cıvıldayarak cevapladı.

Yol giderek uzuyordu ve benim hala gittiğimiz yer hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Asıl konu bu da değildi çünkü nasıl oldu da ben daha önce hiç görmediğim tanımadığım birileri ile bu yola çıkmaya karar vermiştim. Ama bu sefer beni onlara karşı sıcak hissettiren bir şeyler vardı.

"Annen nerede Izel?" Gözlerini kısmış bana merakla bakıyordu. Yürürken saçında ki beyaz tutamlar hava da dalgalanıyordu. Bu saçında ki beyaz tutamlar yaşlılıktan değil de sanki doğuştan gibiydiler.

"Benim bir annem yok" sesimi alabildiğine üzüntüsüz çıkarmaya çalışmıştım. Kaşlarımı çatmıştım konuşurken ama bu sinir Aesira'ya değil de beni küçük yaşım da bu acımasız dünyanın zehirli kollarına teslim eden annemeydi.

"Nasıl biriydi?" bu sefer bunu söylerken Kıan koluna bir dirsek darbesi indirmişti. O da merak ediyordu aslında ama kabalık edip beni üzmek istemediği çok belli oluyordu. Acınası ve üzülecek bir durum da olmam beni daha çok üzüyordu halbuki.

"Annem..." derin bir nefes alırken aynı zaman da seneler önce ki yüzünü hatırlamaya çalıştım. Oysa ki aklımda ki tek sima beni bırakırken ki çaresiz bakışlarıydı. "Yüzün de bir doğum lekesi vardı ve çok güzeldi" hayranlıkla anlatmama engel olamadım çünkü dövmesini her gördüğüm de imrenirdim.

"Leke mi? Nasıl bir leke?" bu konu dikkatini çekmiş olacak ki dakikalardır koruduğu sessizliğini bozarak bana döndü. Mavi, masmavi çift denizleriyle gözlerimin içine bakıyordu doğrudan. Gözlerinin mavisi nefes kesen türdendi. Belli ki bu konu onun bayağı ilgisini çekmişe benziyordu.

"Bir ağaç ve kökleri oldukça ince ve şakaklarına doğru uzanıyor. Her sorduğum da büyüyünce benim de bir ağacım olacağını söylerdi." ara da susup burnumdan nefes vererek kısık bir sesle güldüm. "Çocuk aklı işte ben de inanırdım." Bu da bana söylediği yalanlardan biriydi. Tıpkı beni asla yalnız bırakamayacağı ile ilgili söylediği yalan gibi. O beni yalnız bırakmadı sadece ruhumu da çocukluğumu da yanında aldı götürdü. Küçük yaşta çaresizliğin o acı tadını ve kalpte ki sızısını hissettirmişti bana. Sorsalar 'Ben bir anneyim' derdi ama lafla olmuyordu bu işler.

"Demek bir ağaç" elini yeni çıkmış sakallarına götürüp sakallarını okşarken. Başımı sallayarak onay verdim. Bu olay neden bu kadar ilgisini çekmişti bilmiyorum ama ben konuşurken Aesira ile birbirlerine hafifçe gülümsediklerini yakalamıştım. Bu hareketleri az da olsa onlardan şüphelenmeme sebep oluyordu. Onlardan başka da kimsem olmadığı için de onlarla kalamaya mecburdum. Bu yol da birilerinin bana eşlik etmesi hoşuma gidiyordu açıkçası.

Kıan ve Aesira'nın çok çekici ve sıcak auraları olduğunu hissedebilmiştim. Eh altıncı hissim de kuvvetlidir diyebiliriz.  Hayatın bu sefer bana türlü oyunlar kuracağını adım kadar biliyordum. Ama saraya dönersem eğer idam edilecektim ve bu benim için daha kötü bir son olurdu. Saraydan kaçıp kendime yeni bir hayat kurabileceğimi ve kendi başımın çaresine bakabileceğimi de biliyordum. Prenses olmadan önce ki hayatım da dilencilik yapmıyordum elbette o yüzden kendimi pekala koruyabilir ve besleyebilirdim. Artık bu yol önüme ne çıkarır bilinmez asıl şimdi başlıyor gerçek hayat...


Varisin İntikamı (Prenorion 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin