13.BÖLÜM: BEKLENMEYEN SÜRPRİZ

26 13 3
                                    

Kapım aralandığında içeri Aesira girmişti. Bana şüpheli gözlerle bakıyordu. Sanki bana söyleyip söylememekte tereddüt ettiği bir şey vardı.

"Gelir misin? Bilmiyorum ama ben söylemek zorundayım" dedi birden konuşmaya başlayarak. Söyleyeceği şeyi merak etmiyor değildim ama ilgimi de çok fazla çekmiyordu.

"Bilmem söylersen bunu ben de öğrenebilirim" dediğimde hala kolye ile oynuyordum. Aesira'nın da gözleri boynumda ki maviye kaymıştı ama bu konu kolyeden daha önemli olmalıydı ki hemencecik dikkatini toparladı ve konuşmaya devam etti.

"Doğa sarayında varislerinin gelmesi sebebi ile bir kutlama yapılacakmış" dedi son kelimelerinde sesini giderek kısarak. Ben de bir kaşımı kaldırarak ayağa kalktım ve masamın başına geçerek önümde ki kağıda kalemi yürüttüm.

"Kutlama mı yapılacakmış? Eeee yeni varisleri kimmiş?" dedim kalemin ucunu anlamsızca bakarak. Umursamıyor gibi bir tavır sergiliyordum ama içimde deli sorular vardı. Bu sorularında en başında benim bu sarayda olduğumu nereden biliyorlardı.

"Yapma Izel, bu davete icabet etmen daha doğru olacaktır. Üstelik annen bizzat rica etti" şu ana kadar hiç sıkıntı yoktu. Ta ki annen dediği saniyeye kadar. Aesira'ya onun annem olmadığını defalarca söylemiştim. Ayrıca evladını acımasızca zindana kapatıp tek bir defa bile nasılım diye bakamaya gelmeyen bir anne mi olur? Ben onların tabiriyle kendi sarayımdan kaçmıştım. Daha ötesi var mıydı?

"Aesira ben anlamıyorum" diyeceği şeyleri biliyordum ama kafamda toparlamak için zaman kazanmaya çalışıyordum. Ellerimi belimde yerleştirdim ve masadan kalkıp ağır adımlarla Aesira'ya yürüdüm. "Bu diyardakiler biri tarafından beyinlerini kullanmamaları için engelleniyor mu? Şu ana kadar kim olsa anlardı. Ya da anlamak istemiyorsunuz. Beni zindana attı tek bir sefer bile yanıma gelmedi. Sizin annelik anlayışınız bu mu?" diye bağırdım oda da. Artık her defasında şu kadına annem demeleri sinirlerimi iyice bozmaya başlamıştı.

"Izel-" daha lafını bitirmesine izin vermeden sözüne girdim.

"Ama annem dediğiniz o kadın beni o yaşta bırakıp gittiği için. Beni onca sene merak etmediği için bu sefer de içi çok rahat bir şekilde bu sefer de merak etmedi." Dedim artık gözyaşlarım tam kapağımda dolmaya başlamıştı. Ağlamak istemiyordum. Olduğumdan daha güçlü görünmek istiyordum. Aesira bana sarılmak için yaklaşmaya yeltendiğinde elimle işaret ederek onu durdurdum.

"İstemiyorum, çık odamdan!" dedim tekrar bağırarak. Senelerin birikmişliği işte. O kadınla yüzleşemeyince masum bir kıza patladım.

Aesira odadan çıkana kadar zor dayandım. Odadan çıktığında ayaklarımı serbest bırakarak odanın zeminine çöktüm. Gözyaşlarımı hala tutuyordum çünkü ağlarsam eğer her an karşıma çıkıp bana gülecekmiş gibi hissediyordum. Senelerdir zihnimde ve ruhumda bıraktığın eksikleri bu şekilde mi ödeyecekti? Onca senenin hesabını sormam gerekirken benim burada pısırık bir şekilde saklanmam doğru muydu? Her şey benim için daha bulanık, daha da görülemez bir hale gelmişti. Nasıl davranacağımı bilmiyordum. Kiminle dostluk kurabileceğimi kimin düşmanım olduğunu algılayamıyordum.

Kutlama için bana sormamışlardı bile. Bana bu şekilde emri vaki yapması da hiç hoşuma gitmemişti. Bu sarayda olduğumu ona kim söyledi bilmiyorum ama o kutlamaya asla gitmeyecektim. Aesira sadece sormuştu oysaki. Ona da gereksiz bağırdığım için kendimi suçlamıyor değildim.

Odamdan çıkmak için kapıya doğru yönelmiştim. Sarayda biraz gezinirsem aklım belki dağılabilir diye düşünüyordum. Aslında bu durumda aklımı dağıtabilecek başka bir yer de vardı ama istemedim. Sarayın salonuna indiğimde bomboştu. Ne bir hizmetli vardı ne de bir canlı. Saray ve sarayın ileri gelenleri kutlama için sarayı terk etmişlerdi. Koskoca sarayda bir tek ben ve yaralı ruhum kalmıştık. Saatlerce salonun en üstünde ki tahtta ayaklarımı sarkıtarak oturmuş ve şimdiye kadar yaşadıklarımı düşünmüştüm. Bunları düşünmekten oldukça sıkılmış bir biçimde sandalyeden kalkarak ofladım.

"Anlamıyorum, neden geldim ki ben buraya?" dedim kendi kendime sesim sarayda yankılanırken. Delirmeye başlıyordum artık. Sarayda tek başımaydım ve yüksek sesle kendimi sorguluyordum.

"Duydum ki birilerinin canı sıkılmış!" dedi tanıdık ses. Etrafımda dolanıp nerede olduğunu kestirmeye çalışırken birden önümde belirdi. Gördüğüm ilk şey mavileri olmuştu.

"Şükürler olsun!" dedim ellerimi gökyüzüne doğru açarak. "Neredeydin şimdiye kadar?" dedim tek kaşımı kaldırıp sanki hakkım varmış gibi hesap sorarken.

"Senin için olan ama senin olmadığın kutlamadaydım" dediğinde yüzümde ki gülümseme az da olsa gölgelenmişti. Oraya gitmek istemiyordum ama orada ben yokken neler olduğunu çok merak ediyordum.

"Eee ne oldu? Varisimiz gelmedi mi dediler?" dedim bıkkın bir ses tonuyla.

"Hayır, sen yokken durumu gerçekten iyi idare ediyorlar" dediğinde hiçbir şey anlamamış gibi kaşlarımı çattım ve yüzümü buruşturdum. "Varisimiz hazırlanıyor ve gelecek dediler" dediğinde sarayda bir kahkaha patlattım. Hala geleceğimi düşünüyor olamazdılar, olmamalıydılar.

"Tahmin edeyim seni de beni ikna etmen için gönderdiler. Boşuna gelmişsin Kıan. Sen kutlamaya dönüp eğlenmene bak en iyisi" dedim elimi havada boşlukta sallayıp gelmeyeceğimi belirterek. Ardından arkamı dönüp saatlerdir oturmuş olduğum tahta tekrar kuruldum.

"Hayır, gelmeyince iyi olup olmadığını merak ettim" dedi ve yanımda ki tahta oturup suratıma boş boş bakmaya başladı. Buna inansam mı inanmasam mı diye düşünmedim de değil? Sonuçta Kıan'ı da tanımıyordum ve benimle sıkıldığı için eğlenmeye gelmiş olabilirdi. Ama şu an bu düşünceleri bırakıp kendimi biraz değerli hissetmek istediğim için ona inanmaya karar verdim.

"Evet, geldin ve gördün. Çok sıkılıyorum ve kutlamaya da gitmek istemiyorum." Dedim iki elimi çenemin altında birleştirip oturduğum tahttan salonun bir köşesine öylece gözlerimi dikerken.

"Peki, eğlenmek istemez misin?" dediğinde merakla ona döndüm. Bu sefer nereye götüreceğini merak etmiştim. Ama bana soracak olursa aynı yere gitmek isterdim. Yine de kararı ona bıraktım.

"Hayır demem" dedim ama dışımın bunun için yanıp tutuştuğuna yemin edebilirdim.

"O zaman hadi!" dedi elini uzatarak gözlerimin içine baktı. Bende gülümseyerek elini tuttum. Gözlerimi kapattım ve midemin bulanmaması için dua etmeye başladım. "Gözlerini açabilirsin" dediğinde gülümsememi iyice genişlettim ve gözlerimi yavaşça aralamaya başladım. Gözlerimi tamamen açtığımda kocaman gülümsemem aniden solmaya başlamıştım. Hayal ettiğim bu değildi. Aklımın hayal ettiği bu değildi. Bunun bir ihanet olup olmadığını algılamaya çalışıyordu beynim istemsiz bir şekilde. Gözlerim dolmamaya ve gözyaşı tufanına direnmeye çalışıyordu.

Varisin İntikamı (Prenorion 2)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora