10.BÖLÜM: YAŞAYAN ULU ÇINAR 'NEFTELİA'

33 17 6
                                    

Artık saraydan çıkmış ve sarayın hemen ilerisinde küçük bir orduyla beraber üstü kapalı bir at arabası bizi bekliyordu. At arabasına göz ucuyla baktığımı fak etmiş olacak ki konuşmaya başladı Kıan. "Eğer kalmak istersen seni ikna etmeye çalışmam" at arabasının etrafında dolanıyordu. "Ben arabaya binmeyeceğim." durduk yere söylediğim bu söze Kıan da anlam verememişti.

"Ne demek bu şimdi?" dedi kafası karışmış ve olaylara anlam vermeye çalışır gibi kaşlarını kaldırdı. "Zorluk çıkarma prenses" arabanın kapısında ki perdeyi açarak eliyle girmem için içeriyi işaret etti. Gözlerimi devirerek umursamaz bir tavırla muhafızların arasında dolanmaya başladım. Bir muhafızın önünde durduğum da onun atını incelemeye başladım. Beyaz mı beyaz pamuk gibi yumuşak da yelesi vardı. Gözleri kocamandı ve güneşin bütün o ışıltısına rağmen dolunay gibi parıldıyordu.

"Artık benim" dedim muhafızın tuttuğu ipleri elime alarak. Muhafız şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken Kıan konuşmaya başladı. "Senindir prenses" eliyle muhafızın çekilmesi için baş parmağı ile işaret etti. Atın o muhteşem gözlerine uzunca baktıktan sonra tek hamle ile sırtına yerleştim. Atın kulağına eğilerek "Artık sen ruh ikizimsin" diye fısıldadım. At bunu anlamış bir tavırla kişnedi. "Artık gidebiliriz. Deh!" dedim atı ayaklarımla yürümesi için hafifçe dürterek. Kıan da at arabasına binmek yerine bir at sırtında bana eşlik etmeyi tercih etmişti.

Uzun zaman sonra yolumuzun hemen bitişine yakın ileri de tıpkı doğa sarayınınkine benzer kocaman kuleleri olan bir saray vardı. Yolumuz gittikçe yerin çatlamaya başladığı ve çölleştiği bir atmosfere dönüşüyordu. Güneşin ışınları sebebiyle ileride ki siluetin yüzünü seçememiştim. Ama kız olduğunu tahmin edebiliyordum omzuna kadar uzanan saçlarının rüzgarda ahenkle dans etmesi sebebiyle.

Siluete yaklaştıkça yüzü daha tanınır daha da görünür hale gelmişti. Yüzünü tam seçebildiğim de ise şaşkınlık ve sevinç arasında duygular yaşadım. Aesira. Onu görür görmez attan atladım ve yanına koştum. Karşısında dikildiğim de anlamadığım bir şekil de bana sımsıkı sarıldı. Buna karşılık benim kollarım havada sallanırken o daha da sıkı sarıldı. "Hoş geldin" dedi bana hala sımsıkı sarılmış kolları ile. "Hoş geldin mi?" ne demek oluyordu bu? Ben Kıan'la beni saklaması için gizli bir yere gitmiyor muydum? "Bu ne demek Kıan?" bu sefer sırtımı Aesira' ya dönüp Kıan'dan hesap sormaya başlamıştım.

"Kıan söylemedi mi? Benimle kalacaksın!" kendisinin oldukça mutlu suratına karşın ben kaşlarımı çatmış suratımı asmıştım. Beni gizleyebileceği yer kocaman bir saray mıydı? Asla fark edilmezdim. "Kıan..." dedim sorar bakışlar atarak. Neden böyle davrandığımı anlamış olacak ki bıkkınlıkla gözlerini devirdi. O da bana bir şeyleri anlatmadığı için sinirleneceğimi anlamıştı.

"Bekliyorum" dedim cevap beklercesine. "Izel, artık burada kalacaksın" dediğin de sinirlerim oldukça gerilmişti. Burada kalacağımı anlamıştım zaten ama neden kalacağımı ve neden bana en başından beri söylemediğini anlamıyordum. "Neden burası? Neden en baştan söylemedin?" adımlarımı ona doğru atarak yaklaştım.

"Burası çok güvenli bir saray Izel, Kimse senin buraya geçebileceğini düşünmez, ayrıca bir doğa varisinin toprak krallığına girebileceğini hiç akıllarına getirmezler" kendini beğenmiş ses tonunun aksine bana sakinleşmem için anlatıyormuş gibi geldi. "Kraliçe Azura'nın zekasına sahipsin Kıan" Aesira bunu o kadar büyük bir hayranlıkla söylemişti ki kim olduğunu sormadan edemedim.

"Kraliçe Azura kim?" dedim bakışlarımı Aesira'ya çevirerek. Bu kadar önemli bir konu içinde b u konu mu dikkatimi çekmişti? "O gelmiş geçmiş en iyi ateşin varisi, babasını katlederek tahta oturan, kraliçe Quinn'i savaşta tarumar eden, Kral Sky ile hikayelere konu olan bir aşka sahipti." o kadar hayranlık duyarak anlatmıştı ki sonunda bir şeyleri unutmuş gibi lafına devam etti.

"Ve tabi ki tahmin edersin ki  Kıan'nın annesi" dediğinde artık her şey yerine oturmuştu. "Bir kraliçe olmasına rağmen savaşlar da hep en ön safta elinde kılıçla at sırtında büyük bir ustalıkla savaşırdı. Bir dövüş ustasıydı." bu sefer gözleri parıldamıştı anlatırken. Demek ki kraliçe Azura bu denli hayranlık uyandıran bir hükümdardı. Keşke onun kızı olsaydım. Ya da onun gibi olsaydım.

"Ama o zamanlar ateş krallığı değil Koronia'dı krallığın adı. Ta ki ateş genetik olarak aileme ve soyuma miras bırakılıncaya kadar." bu sefer konuşan Kıan ve kendini beğenmiş tavrıydı. Aesira bütün bunları anlatırken gururdan gerim gerim gerilmişti. Kim olsa gururlanırdı. Tüm cihana diz çöktürmüş v e babasını öldürerek tahta oturmuş. "Kraliçe Azura bütün bunları  eminim şu an adından bahsedileceğini bilmeden yapmıştır." dedim tek kaşımı kaldırıp düşünceli bir tavırla her ikisine bakarken.

"Ama her efsanenin bir sonu olduğu gibi kraliçe Azura'nın da bir sonu oldu" annesinden bahsederken gurunu gözünden anlayabiliyordum ama ona unvanı ile hitap ediyordu. Bu beni şaşırtmıştı. "Hatta onun can yoldaşı eski buz varisi kraliçe Sola'nın hala yaşadığını söylerler buz krallığı. Onlara göre ölü olmaz kaybolanlar olur" dedi Kıan derin bir iç çekerek bütün o günlere özlem duyduğu çok belli oluyordu.

Konuşmaların ve hüzünlü dakikaların ardından  toprak sarayına giriş yapmak üzere kelebek yolu dedikleri yolu arşınlamaya başladık. Toprak sarayının kapısının etrafı uzun mu uzun sarmaşıklarla çevriliydi. Her bir saray kendi krallığının özelliklerini taşıyordu.

Doğa krallığının yani benim krallığımın sarayı ateş ve suyu temsil ettiği için saraya giriş kapısında bir su ve ateş damlası iç içe bir biçim de simgelenmişti. Duvarlar da mavi, turuncu ve kırmızın tonları vardı. Posterler asılıydı duvarlar da ve bu posterler anladığım kadarıyla atalarımıza aitti.

Toprak krallığının sarayına girdiğimiz de ise tahmin ettiğim üzere bütün renklerden oluşan gökkuşağı biçimli bir yarım daire vardı. Salonun üzerinde ki üç tahta gözlerim çarpmıştı. Bahsettiğim o gökkuşağı bu tahtların üzerinde konumlandırılmıştı. Merakla gökkuşağı ve tahtları incelediğimi fark eden Aesira bana anlatmaya başladı.

"Bu gökkuşağı krallığın en büyük alameti ve sembolüdür. Bu soydan olanların bileğinde ve çenelerinin hemen bitimi ve boyunlarına bağlanan kısımlarında bu simge bulunur." sembollerin oldukları bölgeyi kendi üzerinde göstererek bana anlatmıştı. Doğrusu merak ettiğim çok şey vardı ama onları soracak mecalim de kalmamıştı.

Her şeyden önce bir haftadır aç ve susuz olduğum aklıma gelince açlık ve susuzluk hissi karnıma bir hançer gibi saplanmıştı. "Ben galiba açım" dedim bütün konuşmayı bölüp utanmayarak. Bir haftadır aç olmam üzerimde ki utancı ve nezaketi de almıştı. Aesira saray da yankılanan sesiyle kahkaha atarken Kıan yine çok bilmiş tavrıyla ellerini göğsünün üzerinde buluşturmuş ve ağırlığını tek ayağına vermişti.

Yemek yerken Kıan ve Aesira daha önce açlıktan ölmek üzere birini hiç görmemiş gibi davranıyorlardı. Etrafımda ki hizmetliler bile bana iğrenerek bakmıştı. Ben madem varistim nasıl bu kadar açık bir şekil de benden nefret ettiklerini belli ediyorlardı. O sırada iblisin dürtüsüyle konuşmaya başladım. "Sen" elimle karşımda bana mide bulantısını andıran bakışları dikmiş hizmetliye seslendim. Bana bakarak kaşlarını merak edercesine kaldırdı.

"Evet sen, ne kadar görgüsüz bir hizmetlisin. Önümde ki onca boş tabağı ve bardağı görmüşken neden temizleyip yenilerini getirmiyorsun?" dedim gözlerimi iblise özgü bir şekil de kısarak. "Terbiyenizi koruyun hanım efendi, benimle soylu olmadığınız sürece böyle konuşamazsınız" hizmetlinin söyledikleri ile resmen bozguna uğramıştım. 

Tam ağzımı açıp haddini bildirecekken saray da yükselen o otoriter ve oldukça yaşlıyı andıran sesle irkilip arkama baktım. "Kes sesini Nyon! Sen kimsin de bir varisle bu şekil de konuşursun. Derhal af dile!" sesinin titremesine ve oldukça yaşlı görünmesine karşın çok özgüvenli görünüyordu.

Hizmetli benden özrünü dilerken ben hayranlıkla hala gelen bu ihtişamlı kadını izliyordum. Aesira ve Kıan'nın ayağa kalkıp selam vermesine karşın ben de kısa bir reveransla ayağa kalkıp selam verdim.

"Büyük kraliçe Neftelia ! sizi beklemiyordum hazırlıksızım bağışlayın!"

Varisin İntikamı (Prenorion 2)Where stories live. Discover now