17.BÖLÜM: ZEHİR ZEMBEREK SÖZLER

24 6 8
                                    

Gözlerim sanki açılmamak için bana karşı bir savaş veriyordu. Ellerimi kaldırmakta bile güçlük çekiyordum sanki. Ateş ve su beni sarmalarken gözlerim kararmıştı ve sonrası ben de yoktu. Zorlasam da göz kapaklarım hiç ağırlaşmamış kadara ağırlaşmıştı bu sefer sanki. Gözlerime karşı yaptığım savaşta galip gelerek göz kapaklarımı sonunda aralamayı başarmıştım. Bulanık görüyordum her şeyi daha gözlerimi tam açamamış olmamın verdiği etkiyle. Gözlerimi tam araladığım da günlerdir görmekten aşina olduğum beyaz ve yüksek tavanım karşılamadı beni.

"İyi misin?" dedi Aesira'nın endişeli sesi. İlk uyandığım da onu fark etmemiştim. Elimi iki elinin arasına almış bana mutlu gözlerle bakıyordu. Konuşmak için ağzımı açmaya çalıştım ama yorgun olduğum için başımı olumlu anlam da sallamakla yetindim ve sertçe yutkundum.

O kadar halsizdim ki ne olup bittiğini sormak için güç bela olduğum yer de doğruldum.

"Ne oldu?" dedim ağzımdan birkaç kelimenin zorla ağzımdan kopmasına izin vererek. Umarım o kasıntı bozuntusunu küle çevirmeyi başarabilmişimdir. Eğer beceremediysem yine deneyecektim.

"Varis özelliklerin duygularınla beraber hareket ediyorlar ve sen henüz kontrol etmeyi bilmediğin için az kalsın Kıan'ı haşlıyordun." Dediğinde oflayarak kaşlarımı mızıkçı bir çocuk edasıyla çattım. Demek ki onu haşlanmış bir patatese çevirememiştim

"Tüh!" dedim dalga ve ciddiyetle karışık Aesira'ya gülümserken. "Peki burası neresi?" dedim kafamı boynumun ağrısıyla odanın içinde çevirerek. Aesira'ya bu soruyu sorduğum da gözlerini benden hızla kaçırmıştı. "Neredeyiz?" sorumu yinelediğim de soruma cevap vermek için dudaklarını araladı.

"Senin krallığındayız" dediğinde kendimden beklemediğim bir sakinlikle göz devirmiştim. Aesira tepki vermediğim için gözlerini kocaman açmıştı. "Bu kadar mı?" dediğinde gözlerimle yandan ona baktım.

"Daha fazlasını mı isterdin?" dediğimde hayır dercesine ellerini havaya kaldırarak olumsuz anlamda salladı. "Ben de öyle düşünmüştüm" dedim kafamı düzeltip tavanı izlemeye devam ederken. Şu an benim kalkıp buraları dağıtmam ve sarayı terk etmem gerekiyordu ama yapmıyordum. Belki artık tepkisiz olmaya karar vermişimdir ya da şu an kılımı bile kıpırdatacak güç bedenim de olmadığı içindir. Ama kuvvetle ihtimal ikinci sebeptendir.

Saatler sonra ayaklanmayı başarmıştım. Bu kadar uzun süre bir yatağa bağlı kalmak bana göre değildi. Aesira'da sarayına dönmüştü sonuçta onun da idare etmesi gereken işleri vardı. En başta gitmemek için inat etse de ısrarlarım yüzünden istemeyerek de olsa gitmişti. Annem dedikleri o kadının kendimi korumam için başka birine ihtiyaç duyduğumu düşünmesini istememem de bu ısrarlarım da bir pay oluşturmuştu tabi. Ayna da kendimi süzerken kapımın yavaşça aralandığını fark ettiğim de aynadan dönerek kapıya doğru döndüm. Kapıdan içeri giren kişi girmesini asla istemediğim bir kişilikti.

"Nasılsın? Daha iyi oldun mu?" dediğinde yeni bir tartışmaya yol açmamak için susmuştum. Hem belki sustuğum için de giderdi. Ama düşündüğüm gibi olmadı tabi. Konuşmaya devam etti. "İstediğin bir şey var mı?" dedi ben her önüme geldiğinde sırtımı ona çevirerek. "Bir şey lazımsa söyle" dedi tekrardan önüme gelerek. Buna karşın görebileceği kadar net bir şekilde gözlerimi devirdim.

"Kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılayabilirim" dedim oldukça duygusuz ve somurtkan bir şekilde. Bir insan ancak bu kadar çok yüzsüz olabilirdi. "Bu yaşıma kadar kimsenin yardımına ihtiyacım olmadı, çocukken bile" dedim odaya girdiğinden beri belki ilk defa göz teması kurarken. Bunları söylerken biraz olsun yüzü kızarsın utansın istemiştim ama yüzsüz işte. Yüzü kızarmak bir yana bana daha çok yaklaştı.

"Ben senin hep yanın-" dediğinde işaret parmağımı havaya kaldırdım, olumsuz anlamda salladım ve cık cıkladım.

"Sen değil, büyü yanımdaydı" dedim oldukça sakin konuşurken. Ama o kadar zor tutuyordum ki kendimi.

"Benim büyüm" dedi ve elimi tutmak için ileri atıldı. Bu sefer geri çekilmedim ve elimi tutmasına izin verdim. Sertçe yutkunduktan sonra konuşmaya devam etti. "Seni yanım da istiyorum" dedi bir an da elimi tutmasına izin verdiğim için bundan cesaret alarak.

"Ama ben seni yanım da istemiyorum" dediğim de hızlıca elimi avuçlarının arasından çektim ve kaşlarımı çattım. "Yanın da olmak bir yana seninle aynı havayı bile solumak istemiyorum" dedim dişlerimi sıkarak konuşmaya çalışırken.

"Annenim ben senin, yapma öyle üzülüyorum Izel" dediğinde kolunu sıkıca kavradım ve yüzümüzün arasında birkaç santim kalana kadar dibime çektim. Kadının yüzü endişeden buruşurken, gözleri kocaman açılmıştı.

"Birincisi, sen benim annem değilsin, olamazsın" dedim kavradığım kolundan onu sarsarak. "İkincisi, adımı bir daha ağzına alırsan senin dilini kızgın ateşten dağlarım" dedim kolunu biraz daha sıkarak. "Maalesef sana karşı annelik adına zerre bir şey hissetmiyorum" dedim daha da üstüne giderek. Bütün bu sözler karşısında tepkisiz kalan kadın sadece kolunu sıktığım da acıyla yüzünü buruşturdu. Gözlerinden akan yaşlar dışarıdan birisine iç açıtı görünebilir ama ben asla inanmıyordum. Onun gözyaşlarından her biri içinde farklı bir zehir taşıyordu.

Kadının yüzü üzüntülü yüz ifadesinden birden sert bir ifadeye geçiş yaptığında onunla birlikte benim de kaşlarım daha fazla çatılmıştı. Her an her şey olabileceği için kendimi dövüşmek için hazırladım. "Izel, doğrusunu istersen seni kendi isteğimle yanıma almadım, baban istedi" dediğinde sabırlı olmaya çalışarak nefes aldım.

"O benim babam değil, senin kocan" dedim tuttuğum kolunu savurarak bırakırken.

"Her neyse" dedi bıraktığım kolunu diğer eliyle ovarken. "Varisimiz olmadı ve sen lazımdın, geldin. Eğer olsaydı sen aklımıza bile gelmezdin" dediğinde artık içinde ki zehri yavaş yavaş bir yılan gibi akıtmaya başlamıştı. "Madem güzellikten anlamıyorsun, o zaman nasıl muamele edersen öyle muamele görürsün" dedi gözlerini gözlerimde dikerek.

"İşte böyle, gerçek yüzün bu senin" dedim onu burada un ufak etmemek için ellerimi yumruk yapmış birbirine kenetlemişken.

"Bu hırçınlığın yüzünden burada hapsolacaksın, aklın başına gelene kadar" dedi ve sırtını dönüp giderken sinirime hakim olamamıştım.

"Öyle mi?" dediğim de bana dönüp cevap verecekken ağzı açık kaldı. Bir avucum da ateşin nefesi diğerinde ise suyun sesi vardı. Bu sefer daha kontrollü kullanmaya çalışıyordum. İki avucumda ki elementler daha da vahşileşerek avuçlarımı aştı. Gözlerimin alev alev yandığını hissediyordum. İki avucumu birbirine çarptığım da iki karşıt güç tezat bir uyum yakalayarak emrimi bekliyordu artık. "Bitti" dedim artık sabrımın son damlası tükenirken.

"Izel yapma!" diye bağırıyordu artık. "Bu senin sonun olur" dediğinde beni kandırdığını düşünüyordum. Daha önce de yapmıştım yok olmadım şimdi de yok olmam yok ederdim.

"Yalancı!" diye bağırdım. Üstümde ki ateş su uyumuna emir vererek aklımın yerinden çıkacak gibi olduğunu hissettim. "Ateş, sen yok edersin. Su, sen hayat veren, söndürensin. Bu tezat uyumu karşımda ki gafile harca ve yok et. Su boğsun, ateş yaksın" dediğimde ellerimi havada birleştirerek tezat uyumu avuçlarım arasına aldım. Ellerimi ileriye savuracakken kollarımı saran hissizlikle arkama dönmem bir oldu.

Varisin İntikamı (Prenorion 2)Where stories live. Discover now