21.BÖLÜM: SESSİZLİĞİN HAYKIRIŞLARI

25 5 7
                                    

Olabildiğince sessiz ve nefessiz hareket etmeye çalışıyordum. Bu işte oldukça başarılı olduğum söylenebilirdi. Şu ana kadar ne zaman başımı belaya soksam sessizce kurtulmayı başarıyordum. Bu sefer bu çok uzun sürse de başarısızlıkla sonuçlanmayacaktı. Buna izin vermeyecektim. Zamanın geçen her saniyesi aleyhime işliyordu. Saray da ne kadar vakit kaybedersem şansımı o kadar düşürüyordum. İşin kötüsü de tek olmamdı. İki belki de üç muhafız kolaylıkla devirebilirdim fakat daha fazlasını asla. Benim de güçlerimin sınırları vardı.

Ateş ve su gücünü kullanmaya çalışıyordum ama en son kullandıktan sonra bir daha asla becerememiştim. Yüzüğü bulduğum oda da denedim kaçarken denedim ama nafile. Hiçbir işe yaramıyordu. Güçleri olan ama kullanamayan bir varistim artık. Ama bu beni olduğum yoldan caydırmıyordu elbet. Eğer söz konusu inatsa kimsenin benden daha iyi olduğunu düşünmüyordum.

Dakikalardır sessiz bir gölge gibi süzüldüğüm koridorun serin duvarlarından sonun da bir yere varmıştım. Sağ mı? Sol mu? Sarayı tanımıyordum ve dışarıdan gördüğümden kesinlikle daha büyüktü. Hangi taraftan gideceğime karar vermek oldukça zordu. Muhafızların en çok nerelerde dolandığını bilmiyordum.

Eğer yanımda kıçına düşkün olan Kıan olsaydı ya da Aesira, onlar mutlaka bir şeyler biliyorlardı. Ama hayatın bana sunduğu hilelerden bir tanesiydi işte bu. Kıan bir daha karşıma çıkacak olursa onun burnuna sağlam bir tane yumruk atacaktım. Çünkü bu yumruğu sonuna kadar hak ettiğini düşünüyordum.

Daha ne tarafa döneceğime karar vermeden koridorun sol tarafına sapan kısımdan çatırtı sesleri gelmeye başladı. Benim için en güvenli yolun sağ sapağın olacağına karar verip hemen oradan koştum. Sağ sapakta mumların daha z olması buranın çok kullanılmadığı izlenimini veriyordu bana istemsizce. Sonuçta yoğun olarak kullanılan bir yer olsaydı buraya biraz daha mum eklenirdi.

Mumların azlığı olduğundan daha kasvetli ve loş bir görüntü veriyordu koridora. Ve eminim kimsenin tercih edemeyeceği bir koridordu burası. Koridor soğuk ve ıssızdı. Orada gezinirken yer yer örümcek ağları ile bile karşılaşmıştım. Burayı seçtiğim için kendimi tebrik ediyordum. Çünkü buraya gerçekten hiç kimse girmemiş gibi görünüyordu. Galiba geçilmeyen ve geçileceği tahmin edilemeyen yerleri bulmakta özel güçlerim vardı.

Sağ sapak oldukça ıssız olmasına rağmen bir sürpriz ile karşılaşacağımı haykırıyordu iç sesim.

Koridorda biraz daha ilerledikten sonra bir gıcırtı duydum. Gıcırtının olduğu tarafa kafamı çevirdiğim de koridorda ki eski odalardan birinin kapısının açık olduğunu fark ettim. Yine merakıma yenik düşerek kapıyı kapatmak için odaya doğru yürüdüm. Oysaki yoluma devam etsem ne olacaktı ki?

Kapının kolunu kavrayıp içeri doğru ittirdiğim de kapı kapanmamıştı. Zorladığım da beni kapatmamam için bir güç sanki geri itiyordu. Kapıya omzumu yaslayarak geri çekildim ve tek darbede kapının kapanmasını sağladım. Ellerimi tozdan kurtarmak için birbirlerine çarparken ay ışığında süzülen tozları gördüm.

Ay ışığının kaynağına dönecektim ki sıcak ve sert bir el ağzımı kavradı. Olduğum yerde tepinmeye başladığım da birinin ayaklarımı tuttuğunu hissettim. Ağzımı tutan kişinin ağzımı bırakması için elini ısırmaya çalıştım ama olmuyordu. En sonunda dayanamayıp derin bir nefes aldım ve kafamı olabildiğince ileri alıp tek hamlede geri çektim. Kafam ağzımı tutan kişinin burnuna gelmişti çünkü benim kafam hiç acımamıştı.

Acıyla inleyen adam beni bırakıp geri çekilerek burnunu tuttu ve birkaç kere sendeledi. Ayaklarımı kavrayan kişi ile göz göze geldiğimizde. Dirseklerimi yere koyarak kendimi yerde yuvarladım. Bunu beklemeyen suikastçının elleri hızla ayaklarımdan ayrıldı. Yuvarlandığım yerden taklalar atarak kalktığım da başım dönmesine rağmen hızlıca toparlandım. Ve dövüş pozisyonunu alarak yumruklarımı ileri doğru açtım.

Ayaklarımı tutan suikastçı bana doğru hızla geldiğinde yüzünü görmeye çalıştım fakat taktıkları peçelerden ne bunun ne de burnunu kırdığım suikastçının yüzünü göremiyordum.

Bana doğru koşan suikastçı bana direkt saldırmak yerine kollarımı tutmaya yeltendi. Bana uzanan kollardan birini tutarak çevirdim ve suikastçıyı göğsüme yaslayarak diğerine çevirdim yüzümü. Diğeri henüz kendine gelebilmişti. Bu vaziyeti görünce ellerini havaya yapma diye kaldırdı. Ellerim de olan suikastçıyı duvara yaslayarak peçesini bir hışımla çıkardım.

Karşımda görmeyi beklediğim şey kesinlikle bu görüntü değildi. Şok içerisinde az önce öldürmeye yeltendiğim suikastçıyı bu sefer kollarım arasına alarak sarmıştım. Bu peçeli suikastçı Aesira'dan başkası değildi.

"Aptal, öldürüyordum seni" dedim hala sarılmışken. Onu gördüğüm de içime buz gibi bir su döküldü. Yanımda olması beni çok mutlu etmişti. Şu an daha güvende hissediyordum. En azından artık tek değildim ve bu bana özgüvenimin üzerine özgüven katıyordu.

Aesira bu lafıma karşılık kıkırdadı ve birbirimizden ayrıldık. Onu biraz daha süzdükten sonra burnunu kırmaya çalıştığım adama baktım. "Bu kim?" dedim Aesira'ya dönerek. Aesira gülümseyerek başını öne eğdi ama komik olanın ne olduğunu anlayamamıştım. "Komik olan ne?" dedim ellerimi belime yerleştirip bir kaşımı kaldırarak.

"Bu ben" dedi peçesini kaldırıp burnunu ovarken. Kıan peçesini kaldırıp saçlarını geriye attığında burnunda ki kızarıklığı fark ettim. Anlaşılan sağlam bir darbe indirmiştim. İçimden bu darbenin üstüne daha sağlamını yüzüne yerleştirmek istemiştim. Ama kendime hakim olarak isteklerimi bu sefer törpülemiştim. Ama bunu kesinlikle daha sonra yapacaktım. Bu kadar ucuz kurtulamazdı.

"İsabet olmuş, zaten normalde de yapacaktım" dedim yan yan bakarken tek kaşımı kaldırdım. Ve daha fazla konuşmamak için tekrar Aesira'ya döndüm. Bir de haklıymış gibi mızıkçı bir tonla konuşuyordu. Beni bu lanet olası saray da bırakmadan önce düşünecekti. Sonuçta kendi canı için beni ardında bırakan oydu.

"Neden haydut gibi geldiniz?" dedim haklı olarak. Yani gelip sessizce haber verselerdi bütün bu gürültü patırtıya hiç gerek kalmayacaktı.

"Çok tepki verip sarayda ki muhafızları buraya toplamandan korktuk" dediğinde aklıma takılan başka bir soru oldu.

"Sana burada olduğumu kim söyledi?" dedim hala ellerini tutarken. Kaş göz yapsa da anlamamıştım en sonunda dayanamayıp konuştu.

"Burnunu kırmak üzere olduğun beyefendi" dediğinde gözlerimi devirerek pufladım. Sonra yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip Kıan'a doğru döndüm. Teşekkür edeceğimi zannederek o da kocaman sırıttı. Şapşal. Hala haklı olduğunu ve iyi bir iş başardığını zannediyordu. Ve böyle davranması yüzüne bir yumruk yapıştırmam için beni körüklüyordu.

"Bana bunu borçluydun" dedim ve gülen yüzüm yine eskisi gibi asıldı. Beklediği iltifatları alamayınca tabii o da bozulmuş olacak ki gururla gerildiği yer de ofladı. Asıl teşekkürü bu yalancıya inanıp benim için kendini riske atan Aesira'ya borçluydum.

Buraya gelmiş olmaları beni mutlu etmişti elbet ama onlar için yine bir sorun oluşturmuştum. Sürekli benim yüzümden Aesira'nın başı derde giriyordu. Ama o her ne olursa olsun asla bana destek olmaktan vazgeçmiyordu. Ama o da zaten bir deli olduğunu ilk tanışmamızda söylemişti. O yüzden onun için pek bir sıkıntı olacağını düşünmüyordum. Buraya o şuursuz ile gelmiş olması her ne kadar moralimi bozmuş olsa da gelmesine olan sevincim bunu bastırıyordu. Hem olur da muhafızlarla karşılaşırsak yem olarak kullanırdık.

Varisin İntikamı (Prenorion 2)Kde žijí příběhy. Začni objevovat