Kelimelerin Sırrı 1.Bölüm

582 254 13
                                    

Savaş;

Antalya'nın kavurucu sıcağından kurtulmuş, arabanın hızıyla beraber pencereden giren istanbul havasını ciğerlerimize çekiyorduk. Pınar ayakkabılarını çıkarmış yanımdaki koltukta bağdaş kurup radyodaki müziğe eşlik ederken gülümsedim. Bu tatil bize iyi gelmişti.

Onca yaşanılan şeyden sonra bir mola herkesin kurtarıcısı olur. Kendisine "Doktor" lakabını veren katilin ölümüyle tek rahatlayan da biz değildik. Tüm İstanbul, hatta Türkiye rahatlamıştı. Gazetelerde bir hafta boyunca seri katilin ölümü yazılmış, haberlerde insanlar artık güvende hissettikleriyle alakalı röportajlar vermişti.

Onların mutlu yüzleriyle Pınar'ın mutluluğunu kıyaslayamazdım tabii. Kayıp çoktu. Sevdiği insanların kalpleri birer birer kapısının önüne bırakılmaya başlayınca mutluluğu elinden alınmıştı. Her ne kadar bunun sorumlusu artık yaşamasa da Pınar'ın o ela gözlerindeki hüzünden anlıyordum. Henüz sindirememişti. En büyük kaybını. Öldürülen eski nişanlısından olan bebeğinin kaybını sindirememişti.

Ne kadar umursamaz görünmeye çalışmış olsa da hissedebiliyordum. Gözlerindeki o ışıltının kayboluşunu görebiliyordum.

Bir haftalık tatil boyunca otelden pek çıkmamış, tüm günümüzü havuz başında ya da klimalı otel odasında geçirmiştik. Dışarısı o kadar sıcaktı ki gezmeye gitmeye karar verip odanın kapısını açtığımız an yüzümüze vuran, fırın sıcaklığını aratmayan hava, hep bize engel olmuştu. Haliyle en iyisi havuza girip serinleyelim, diyerek otelden bir adım öteye gidememiştik. Yine de güzeldi. En azından benim için. Tüm vaktimi Pınar ile geçirmiş, birlikte yiyip içmiş, öpüşüp koklaşmıştık. Liseli aşıklar gibiydik. Her gece birbirimize sımsıkı sarılarak uykuya dalıyorduk. Sabaha öpüşerek uyanıyorduk. Tek bir gece biraz daha ileri gitmek istemiştim. Öpüşmemiz alevlenince Pınar'ın da isteğini düşünüp üzerimizdekilerden kurtulduk. Başta isteksiz de görünmüyordu. Heyecanım göğüslerine temas ettiğinde zirve yapmıştı. Oradan inip göbeğine yöneldiğim an Pınar da eliyle karnını yokladı ve gözleri doldu. Anında vazgeçtim. Pınar'ı öpüp üzerinden yana doğru kaydım ve o ağlarken kollarımda onu avuttum. Kıyamıyordum, onun üzülmesine dayanamıyordum. Gerekirse bir ömür beklerdim. Tek isteğim Pınar'ın bakışlarında ki o hüznün silinmesiydi...

İstanbul'da bizi neyin beklediğini bile bilmeden dönüyorduk şimdi. Kimin evinde yaşayacağız? Pınar bana taşınmayı kabul edecek mi? Annesi bu ilişkiye ne diyecek? (annesiyle görüşmüyorlar gerçi de) Benim annem ne diyecek ya da? (Muhtemelen arada başkasının bebeği olmayınca hemen evlenmemizi isterdi) Yani durumlar karışık ve biz bir türlü bu konuları konuşma aşamasına gelemedik.

Yine de önemli değil. Sevdiğim kadın yanımda olduktan sonra nerede yaşadığımızın, kimin nerede uyuduğunun pek bir önemi kalmıyor.

Pınar'ın seslenmesiyle düşüncelerimden uzaklaşıp boş yoldan birkaç saniyeliğine gözlerimi çektim ve onun elalarına yönelttim.

"Sence de tuhaf değil mi? Yani Doktor'un kendini öldürmesi. Onca şeyden sonra."

Bu konuyu ilk kez açıyordu. Belki de geri dönmenin verdiği psikolojiyle aklı hep o anılara gittiğindendi. Aslında en sağlıklısı temelli bu şehri terk etmek olacaktı ama Pınar bu teklifimi bir saniye bile düşünmeden reddetmişti. Sorusunu yanıtladım.

"Narsist bir kişiliği vardı. Benim onu yakaladığım düşüncesini kendisine yediremedi ve ölüm onun için daha mantıklı bir yoldu. En son lafı o söylemiş gibi oldu."

Pınar omuz silkti. Peşindeki manyağa o kadar alışmış ki artık öldüğüne bile inanmak istemiyor, hâlâ tehdit altında hissediyordu.

"Ondan kurtulduk canım. Selma ayrı, diğer laboratuvarlar ayrı otopsi yaptı." Gerçi kendini yaktığı için pek bir iz bırakmamıştı ama bulunan kan örneğinden, DNA'sından Oktay'ın namı diğer Doktor'un izi uyuşmuştu.

Koparılmış Kalpler (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin