46. Bölüm: ACI

74 42 42
                                    

Okul binasından çıktım. Bahçe kapısının önünde beni bekleyen dedemin arabasına koştum ve hızla arabaya bindim. Ben arabaya binerken dedem "aman benim güzelim gelmiş!" dedi.

Dedemi gördüğümde her zaman mutlu oluyordum çünkü o benim babamdan farksızdı. Ben küçükken kolumu kırdığımda babamdan önce o gelmişti yanıma. Ortaokul ve ilk okulda ne zaman rahatsızlansam babam hep hastanede olduğu için çıkamazdı ama dedem her zaman işini bırakır beni almaya gelirdi. Ben bebekken ne zaman dışarı çıkmak istesem hep o beni çıkarırdı. Ne zaman tatile gitseler hep beni de yanlarına alır öyle giderlerdi. Kalbimin dört odacığının biri anneannem ve dedem için ayrılmıştı. Onlar benim bu dünyadaki en kıymetlilerim arasındaydılar.

Dedemin elini öptükten sonra kemerimi bağlayıp koltuğa yaslandım. "dedecim nasılsın?" diye sordum. "iyiyim kızım. İş güçle uğraşıyorum. Sen nasılsın güzel Hüma'm?" dedeme iyi olduğumu söyledim. Yol boyu dedemle biraz sohbet etmiştik. yarınki maçı kimin alacağı hakkında biraz tartışmıştık. Anneannemlerin evlerinin önüne geldiğimizde dedem birkaç işini yapıp öyle geleceğini söylemişti. O yüzden onu öptüm ve eve çıktım.

Dedem bana Hüma diye seslenirdi. Hüma adının anlamı Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan devlet kuşu anlamına gelirmiş. Dedem ben doğduğumda aileye büyük bir mutluluk ve şans getirdiğimi söylüyordu. Bir de Hüma kuşu varmış. O da mutluluk şans ve gücü temsil ettiği için dedem bana böyle sesleniyordu. Bana her zaman onun yanımda olduğumda çok güçlü olduğunu söyler dururdu.

Hüma benim göbek adımdı anlayacağınız. Keşke kimliğimde de yazsaydı ama annem Açelya Hüma Eray'ı uyumlu bulmadığı için koydurmamış.

Kapının zilini çaldığımda bir süre anneannemi beklemiştim. Evin içinden televizyon sesi geliyordu. Belli ki o yüzden kapıyı duymuyordu. Bir ara televizyon sesi kısıldığında hemen tekrar çaldım zili.

Bu kez birkaç dakikaya kapı açıldığında anneannem sevecen bir şekilde "buyurun hanımefendi buyurun. Hoş geldiniz." Dedi. Ayakkabımı çıkarırken "hoş buldum sultanım!" dedim. Çantamı kapının yanına koydum ve ona sarılmak için döndüm. Anneannem benden uzaklaşmaya çalışırken "kız dur kız! Terliyim!" dedi ama ben "sorun değil sultanım. Gel kız sarılayım." Diyip ona sarıldım.

Anneannemden ayrılınca arkamda açık olan kapıyı kapattım ve burnuma dolan o mis kokuyla gülümsedim. Kokuyu takip ederek mutfağa gittim. Tezgahın önüne geldiğimde sevinçle çığlık atıp anneannemi bir kez daha öptüm. Tezgahın üzerinde hem yoğurtlu hem de yoğurtsuz iki kazan mantı vardı. Büyük bir kayıkta da anneannem dolma ve sarma yapmış, onları dizmişti.

Elimle bir tane sarma alırken anneannem sinirli bir şekilde "kızım önce elini yıka heri! Pis ellerinle yemeklerime dokunma!" (heri; Kahramanmaraş ağzında şaşırma, sinirlenme vb. durumlarda kullanılan bir sözdür.)

Ağzımdaki sarmayı yutarken "bir şey olmaz anneanne. Şimdi yıkayacağım zaten." Dedim. Anneannem yemek üzerini kapatırken "git ellerini yıka, üzerini de değiştir kızım hadi." Dediğinde onu ikiletmeden dediğini yaptım.

Anneannemlerin evinde benim ve Esila ablam için bir oda vardı. Dolapların birinde benim eşyaların birinde de Esila ablamın kıyafetleri vardı. Anneannemlere geldiğimizde eşya taşımayalım yanımızda diye birkaç parça şey koymuştuk buraya.

Üzerime giymek için siyah tayt, v yaka siyah tişörtümü ve kırmızı ceketimi çıkarmıştım. Ekim ayında olduğumuz için hava hafif serinlemeye başlamıştı. Ayağıma giymek için çekmecemin en üstündeki patatesli kırmızı çoraplarımı aldım. Onları ayaklarıma geçirirken bugün okulda yaşanan şeyler geldi aklıma. Ben bugün Kutay'ı kırmıştım...

ANEMON DÖNGÜSÜWhere stories live. Discover now