49. Bölüm: Son görüşme

16 1 0
                                    

Morgdan çıktığımda yüzümde ufak bir gülümseme ve huzur vardı. Dedemin o gülümsemesi bana diğer tarafta onun mutlu olduğunu gösteriyordu. o mutluysa ben de mutlu olacaktım. Arkasından ağlayıp sızlanıp onu üzmemeye çalışacaktım. Dedeme verdiğim sözü tutacak, anneannemi asla yalnız bırakmayacak, herkesi mutlu edecektim.

Kapının önünde teyzem beni bekliyordu. Ona zorla gülümseyerek baktım. "annemler nerede?" Teyzam başıyla koridoru gösterdi sadece. Bakışlarım koridorun başına döndüğünde anneannem, annemin koluna girmiş zorlukla yürüyordu. Anneannem bana baktığında yaşlı gözleriyle "açelyam, deden nerede? Kocam iyi mi?" diye sordu. Ona zorlukla gülümseyerek "çok iyi anneanne. Görmek ister misin?" dedim. Anneannem ağlayarak sadece başını salladı. Annemde ağlarken hiçbir şey demeden içeri girdiler.

Kapı kapandıktan kısa süre sonra içerideki çığlıklar tekrar gözlerimin dolmasına sebep oldu. "neden bu kadar erken gittin Mehmet!" ağlamayacaksın Açelya. Deden mutluyken ağlamayacaksın! O adamın gözünü arkada bırakmayacaksın!

Sesler her seferinde sanki daha fazla artıyordu. Artık daha fazla dayanamayacağımı anlayıp "ben gidiyorum." Dedim. Arkamı dönüp gidecekken teyzem kolumu tuttu "Açelya, Kutay'ın yanına git. Yalnız kalma. Biraz sonra Esila gelecek uçaktan inmiş olması lazım. Onu karşılar mısın? Annemleri yalnız bırakamıyorum." Ona sadece başımı salladım ve çıktım.

Hastanenin kapısının hemen yanındaki banka oturduğumda derin bir nefes çektim içime. Nefes nefese kalmıştım, sanki biri boğazıma ip dolamış ve sıkıyormuş gibiydi. Elimi boğazıma koydum, gözyaşlarım çıkmak için bana dirense de onları salmayacaktım. Ağlamayacaktım. Dedeme söz vermiştim.

Biri boğazımdaki elimi çektiğinde, gözlerimi o kişinin gözlerine diktim. "boğazına tırnağını geçirme, kendine zarar verme patates çuvalı." Kutay burnundan derin bir nefes çekti ve ağzıyla geri verdi. "benim yaptığım gibi yap. Nefes almaya çalış." Hareketi tekrar yaptığında bende onunla birlikte yaptım ama içime çektiğim her nefeste, hava yerine kızgın bir ateşi içime çekiyormuş gibi hissediyordum.

Birkaç kez daha bunu yaptığımızda boğazımdaki o ağrı biraz azalmış gibiydi ama bu kalbimdeki ağrıyı azaltmamıştı. Başımı arkamdaki duvara yasladım ve gökyüzüne bakmaya başladım. Kutay'ın bir şey demesini bekliyordum ama o da susmuş, sadece yanımda oturuyordu. Büyük ihtimalle teyzem ona beni yalnız bırakmama görevini vermişti.

Kendimi bir anda çok yaşlı hissettim. Beynimin içinde sürekli sorular dönüyordu ve bunlar başımı ağrıtmaya başlamıştı. Esila'ya ne diyeceğim? Babamlar neden ortada yok? Dedem ne zaman kalp krizi geçirdi ve hastaneye geldi? Acaba annem beni ilk aradığından beri buradalar mıydı? Anneannem nasıl olacak? Annemler nasıl toparlanacak? Bundan sonraki hayatımız nasıl olacak? Eskisi gibi olabilecek miyiz?.. kafamın içinde çok fazla ses vardı ve ben onları durduramıyordum.

"canım çok yanıyor." Dedim. Sesim artık çok ağlamaktan mıdır bilmem ama kısık çıkmıştı. Kendi sesimi tanıyamamıştım.

"biliyorum." Kutay'ın cevabı üzerine belli belirsiz gülümsedim. Gökyüzünde yavaş yavaş hareket eden bulutları izlerken "şuan enkaz gibi görünüyorum değil mi?" diye sorduğumda Kutay cümlem biter bitmez "hayır, şuanda tam olarak güçlü bir kız görüyorum karşımda. Hem güçlü hem güzel. Dünyanın en güzel patates çuvalının yanındayım. Bu çok büyük bir şans." Dedi.

Bana patates çuvalı o haberi almadan önce deseydi dünyanın en mutlu insanı olabilirdim ama şimdi...

"yalnız bu patates çuvalının bilmediği bir şey var." Gözlerimi bulutlardan çektim ve onun yüzüne döndürdüm. O da benim gibi bakışlarını bulutlara yönlendirmiş onları seyrediyordu. Göz ucuyla ona baktığımı gördüğünde konuşmasına devam etti "ağlamak birini güçsüz yapmaz. Tam tersi her duyguyu zamanında ve yerinde yaşamak o insanı güçlü yapar."

ANEMON DÖNGÜSÜDonde viven las historias. Descúbrelo ahora