Bölüm 68 : Harabe

21.4K 797 60
                                    

Ali, Zeynep'in gidişine engel olamayışını kendine yediremiyordu. Zeynep kapıdan çıktığı anda arkası dönüp Pelin'in üzerine yürüyerek:
- Sen ne yaptığını sanıyorsun hee?
- Heeeyy bunun sorumlusu ben değilim tamam mı? Bunu benden sen istedin Ali.
-Asla Pelin anlıyor musun Asla aklından geçen olmayacak.Simdi bu evden defol !!
-Benimle birlikte olup sonra da beni kovuyor musun bu mu yani?
- Ben sana dokunmadım Pelin. Bunu ikimizde çok iyi biliyoruz. Saçmalamayı kes ve bu evi hemen terket! Hadi! !
Pelin pılısını pırtısını toplayıp kapıyı çarpıp çıkmıştı. Ali ise Zeynep'i aramaya ve ona mesajlar atmaya devam ederken kapıyı çarpıp giden Pelin'i farketmemişti bile. Asla açmıyordu Zeynep telefonunu. Ali bunun böyle olmayacağını söyleyip yola koyuldu. İlk önce hastaneye gitti. Belki bir ihtimal dedi. Ama yoktu. Aslı'ya ulaşmayı bur şekilde başarmıştı ama onun olan bitenden hiç haberi yoktu. Nereye gitmiş olabileceğini düşünürken okula ve benzer yerlere de bakmıştı. Akşam olduğunda ise aklına son bir yer geldi : Sungur Hotel. İçeri girdiğinde her zamanki kadının resepsiyonda olmadığını farketti. Hemen Zeynep'i sormuştu ancak bu kişi Zeynep'i kesinlikle tanımıyordu. Ali son kalesinin de yıkılmasıyla çökmüştü.
Zeynep'e hem çok kızgın hem de ona karşı çok mahçuptu. Onu bulup gerçekleri söylemek ve sonrasında onu dinlemek istiyordu. Ona inanmak. Hayatlarının bir kaç gün içerisinde alt üst olmasını aklı almıyordu. Bu yüzden onun anlatacaklarına muhtaçtı yüreği. Biraz daha çevrede gezindi. Kendi kendine " dedi. Eminim, Zeynep buraya gelecek." Tekrar arabaya geçip beklemeye koyuldu.
***
Zeynep sabahın erken saatlerinde mide bulantısı ile kalkmıştı. Ne olduğunu anlamadan kendini lavaboya atmış ve istifra etmişti. Üzüldüğünde çoğu zaman başına gelirdi bu durum. Böyle zamanlarda hava almal onu kendine getirir ciğerlerine dolan temiz hava umut olurdu aynı zamanda yüreğine de. Sıdıka Hanım henüz uyuyordu. Üzerine bordo renkli V yaka belden otutturmalı elbisesini giyip saçlarını yarım topladı. Ve usulca kapıyı açıp dün karanlıkta geçip gittiği bahçeye kendini atıverdi. Güzel bir yerdi burası minik bir bahçesi oturmak için tatlı bir verandası vardı. Verandası etrafında envayi çeşit renk renk çiçekler de dikkatinden kaçmadı. Henüz yeni yeni yükselen güneşe gözlerini kapatıp başını kaldırdı. Kollarını da açtı. Güneşin kendisine işlemesine müsade etti. Biraz böyle bekledi.  Daha sonra derin bir nefes alıp verandenin etrafındaki çiçeklere göz gezdirmeye başladı. Çoğu bildiği çiçeklerdi bunlar. Minik minik onları sulayıp kokularının dağılmasına müsade etti. Sonrasında mini bahçeden taze sebzeler alıp evin mutfağına geçip kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Olabildiğince sessiz davranmaya çalışıyordu Sıdıka Hanımı uyandırmadan kahvaltı masasını dışarı verandeye kurmak istiyordu. Ona bu şekilde Teşekkür etmekti niyeti. Öyle de yaptı. Fırına attığı poğaçaların pişmesine yakın evi saran kokuya uyanmıştı Sıdıka Hanım.  Odasından çıktığında Zeynep'e seslenmiş ancak ses alamamıştı. Hole yürüdüğünde verandeden içeriye henüz giren Zeynep'e:
- Günaydın kızım. Ne güzel koktu böyle ne yaptın bakayım sen?
- Günaydın Sıdıka Hanım. Size danışmadan kahvaltıyı dışarı hazırladım ama bir mahsuru yoktur umarım.
- Ne mahsuru olacak güzel kızım çok iyi düşünmüşsün ama keşke yormasaydın kendini ben hallederdim.
- Hiç yorulmadım ki. Sıdıka Hanım çok ama çok teşekkür ederim. Siz olmasaydınız kendimi çok yalnız hissederdim.
- Sıdıka abla de be kızım artık bari. O da  ne demek Zeynep. Sen benim bir kardeşim bir kızım gibisin bundan sonra. Hadi ben bir bakayim neler hazırlamış benim kızım.
Verandeye geçmişti Sıdıka Hanım. Gözlerine inanamadı. Mükellef bir sofra kurmuştu Zeynep. Biraz sonra üst kattan aşağıya inen Adnan Bey de farketti verandedeki ziyafeti :
- Günaydın abla. Ooo bu ne güzel sofra döktürmüşsün yine.
Bu sırada Zeynep de çaydanlıkla masaya gelmişti. Sıdıka Hanım devam etti:
- Ben değil bu sefer Zeynep hazırlamış baksana ne kadar uğraşmış.
- Ellerinize sağlık Zeynep Hanım.  Her şey çok güzel görünüyor.
- Teşekkür ederim. Siz de buyurmaz mıydınız?
Önce ablasına sonra Zeynep'e ve sonra da sofraya bakıp muzur bir şekilde :
- Valla buyurmayayım diyemeyeceğim. Diyip masaya oturdu. Zeynep bir servis daha alarak masaya geri geldi. Poğaçaların tadına bakan Sıdıka Hanım ve Adnan Bey bayıldılar lezzetine.  Zeynep'i utandırıyorlardı. Zeynep konuyu değiştirmek için :
- Ne güzel yermiş burası Sıdıka Hanım.  Bayıldım doğrusu.
- Abla. Sıdıka abla da olur.
-Peki abla.
- Öyledir öyledir dee.. ( kapının eşiğinden fısırdayarak geçen iki kadını kafasiyla işaret ederek) insanları bir garip. Muhit ne kadar nezihse insanları o kadar varoş. Sırf dedikodu makinesi bunlar. Dedi . Adnan Bey yarı alayla :
- Aman abla. Sen de şunlara takılmamayı bir öğrenemedin. Boşversene zaten akşamdan akşama evde oluyoruz . Onlarla hiçbir işin yok.
-Orası öyle de yine de iyi komşu her zaman lazım oğlum niye öyle diyorsun.
- Neyse ben kaçıyorum. Bugün iki duruşmam var. Zeynep Hanım her şey enfesti tekrar ellerinize sağlık.
- Afiyet olsun.
-Hadi size iyi günler.
- Iyi gunler ablacım dikkatli ol.(Zeynep'e dönerek ) o ne kadar büyürse büyüsün benim için bir çocuk gibi. Çok erken yaşta kaybettik biz anne ve babamızı.Onu büyütürken ben de onunla birlikte büyüdüm işte. Zamanın naisl geçtiğini anlamadan bir bak misin Bu yaştayım.
- Hiç evlenmediniz mi yani?
- Hayır. O zamanlar çok önemli değil gibiydi evlilik benim için ama şimdi anlıyorum ki insan kendine her zaman bir şans vermeli. Zamanında evlenseydim belki senin gibi çok tatlı bir kızım olurdu. Ama tabi ki mukadderat. Nasipte yokmuş.
Sıdıka Hanım hayatını ilk defa bu kadar Zeynep'e açmıştı. Zeynep'in duyduğu son cümleyle gözleri doldu. Sıdıka Hanımın da öyle. Bu atmosferi bozmak yine Sıdıka Hanıma düşmüştü:
- Amaan hadi boşverelim şimdi bunları. Ben otele gidiyorum.
- Ben de sizinle gelmek istiyorum.
-Sen bugünlük gelme Zeynep. Biraz daha evde dur toparlan. Belki yarın gelirsin benimle olur mu ?
Zeynep başını sallamıştı. Kendisine  sofrayı toplamasına yardım eden Sıdıka Hanımı uğurladıktan sonra tekrar kendiyle başbaşa kalmıştı. Kafasının içi bir harabeden farksızdı. Boş boş karşısındaki duvarı izledi bir müddet daha ve sonra yine mide bulantisiyla kendini lavaboya zor attı.

HUYSUZ ADAM #wattysWhere stories live. Discover now