4

5.3K 472 265
                                    

"Chanyeol?"

Şaşkındım, kendi kendime mırıldandım. Gözlerimi ona diktiğimi hissetmiş gibi birden başını kaldırdı ve bana baktı. Göz göze geldiğimizde ikimiz de hazırlıksızdık.

Chanyeol yakalanmış gibi bir tavırla etrafına bakınıp ne yapacağını bilemeyerek ayağa kalktı, dudaklarını okuyamıyor olsam da masadakilerden izin istediğini anlayabilmiştim. O bana doğru gelirken kadehimi piyanonun üzerine bırakıp derin bir nefes aldım ve Kris'in yanından uzaklaştım, beni takip edeceğini umuyordum. Salondan çıkıp kapı girişinde bekledim onu, bir yandan bana yalan söyleyip söylemediğini kafamda tartmaya çalışıyordum. Gerçekten bir tamirci miydi?

Chanyeol'ün arkamda olduğunu baş döndürücü kokusundan anladım hemen, aklımdan geçen her şeyi unutmuştum bile.

"Baekhyun."

Dönüp ona daha yakından bakma fırsatı buldum, takım elbisesi içinde hoş görünüyordu. Siyah gömleğinin ona kattığı ciddiyeti beğenmiştim.

"Hoş görünüyorsun," dedim bütün diyeceklerimi bir kenara atıp. "Siyah sana yakışıyor."

Söylediğim onu şaşırtmış olsa gerek elini ensesine atarak tebessüm etti. "Sen de öyle."

Bir süre sessiz kaldık ve ben ne söylemem gerektiğini düşündüm, onu yargılamaya ya da kıskançlık krizlerine girmeye hakkım yoktu. Bana kendinden bahsetmediği için ona kızamazdım, biz iki yabancıydık.

"Junmyeon çocukluk arkadaşım," diye açıkladı bir şey söylememe kalmadan, her nedense rahat bir nefes aldım. "Aynı mahallede büyüdük, sonra iletişimimiz hiç kopmadı."

"Açıklama yapmak zorunda değilsin," dedim sitemle. Oysa her şeyi bilmek istiyordum, kim olduğunu, neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, geçmişini ve kim olmak istediğini.

"Beni tanımanı istiyorum, Baekhyun. Birbirimizi tanıyalım ve yanlış anlaşılmalar olmasın istiyorum."

Eriyip gidiyordum adeta, reddetmek ne mümkündü. İlk kez biri beni tanımak istediğini söylüyordu, bu şaka değilse tanrının bir oyunuydu belki.

"Tamam," diye indirdim yelkenleri, sesim nereden çıkıyor belli değildi. "Ama önce sormam gereken bir şey var. Evli falan değilsin, değil mi?"

Kris'in aklıma soktuğu düşünceler yüzünden yerin dibine girmek istedim, yüzüm volkan gibi patlayacaktı neredeyse. Chanyeol güldü, daha çok utandım. Beni gömsünler istedim.

"Hayır, değilim."

"O zaman..." Gömleğimin kollarıyla oynadım ve ne kadar pahalı olabileceğini, yeni bir çift ayakkabı almam gerektiğini düşündüm. "Peki ya..."

"Bir ilişkim de yok," dedi aklımı okurcasına, bir derin nefes daha aldım.

"Bak, bilmem gereken öyle önemli olayların falan varsa söyle çünkü ben çok güçlü biri değilim ve biri gelip karın olduğunu söylerse düşüp bayılırım."

Chanyeol daha çok güldüğünde omuz silkip devam ettim, ciddiydim. "Ve... Belki ciddi bir hastalığın falan vardır, travmaların ya da değişik fantezilerin." Havaya bakıp geçen uçağa verdim dikkatimi, nasıl da hızlı gidiyordu. "BDSM ya da babacık gibi şeylerden hiç hoşlanmam."

Chanyeol beni duvara dayayıp önüme geçti, kalbim ağzımdaydı. Geniş omuzlarıyla beni gizleyerek güvende hissettiriyordu. "Tuhaf fantezilerim ya da bir hastalığım yok, öyle hemen hastalanan biri değilim. Geçmişte birkaç ilişkim oldu ama ciddi değildik." Yakalarımdaki kurdeleyi düzeltirken bana öyle yakındı ki burunlarımız birbirine değdi, nefesimi tutarak bekledim. "Ama ayrıntıları bir randevuya saklamak isterim, fantezi konusunu özellikle."

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now