22

5.2K 399 302
                                    

Selam, umarım kurguyu unutmamışsınızdır. Hani Baekhyun hamile falan filan... Neyse umarım bölümü seversiniz çünkü ben yazmaya çalışırken kendimle uzun bir iç savaş dönemine girmiştim ve sizi çok beklettiğim için çok üzgünüm. Gidişat ne olacak bilmiyorum ama yarım bırakmayacağım.

Bu arada Kris'i kime yamayalım? Her türlü ilginç fikre açığım.

Kahvelerinizi yanınıza almayı ve oy vermeyi unutmayın :)



Ocak ayı her ne kadar dondurucu derecede soğuk geçse de son iki gündür kar yağdığı için hava bir nebze ılıktı. Kiraladığımız ryokan denen geleneksel Japon evinden çıkarken içim pek rahat değildi.

"Büyükannem ve Leo iyi mi acaba?" diye mırıldandım Chanyeol arkamdan gelirken. Ara sınavlarım biter bitmez iki haftalık tatilimi Japonya'da geçirmem gerektiği hakkında direttiği için ona karşı gelememiştim.

"Daha yeni aradık büyükanneni, bırak o da dinlensin biraz. İkimiz çok başını ağrıtıyorduk zaten."

"Hiç böyle düşünmemiştim." Söyledikleri yüzünden kendimi tutamayıp güldüm, son zamanlarda evde çok vakit geçiriyorduk sahiden de, Robin Hood üyelerini sık sık akşam yemeğine çağırır olmuştuk. Belki bu sayede o da biraz kafasını dinlemiş olurdu. Yalnız da değildi, bakıcı ve Leo yanındaydı hep.

Tarçın rengi kabanımı giyerken düğmelerimi artık ilikleyemiyor oluşumu görmezden gelerek botlarımı giymek ahşap zemine çöktüm, Chanyeol çoktan giyinmiş ve dışarıya açılan sürgülü kapıyı açarak bahçeyi görmemi sağlamıştı. Kaldığımız ev huzur vericiydi, küçük bahçesinin yolu dağınık taşlardan oluşuyordu, çitlerin kenarındaki ağaçlar ve diğer bitkiler karla kaplanmıştı. Bu soğuk kış ayına rağmen tatile çıkmamız için Chanyeol'ün gerçekten de kabul edilebilir sebepleri vardı. Her şeyden önce hamileliğim ilerliyordu ve birkaç ay sonra nefes alacak vaktimiz bile kalmayacaktı. Mezuniyetimden iki ay sonra onu kollarıma alacaktım, ikimiz de kendimizi tamamen ona adamadan önce birbirimizi sevmeye vakit ayırmalıydık.

"Chanyeol, yardım eder misin?" dedim botlarımı giymeye çalışırken kıvranarak. "Sanırım ayaklarım bile büyüyor."

Chanyeol bahçeyi beyaza boyayan karı izlemeye dalmış olmalı ki ona seslendiğimde irkilmişti, yanıma eğildiğinde onun için aldığım, üzerindeki tek renkli parça olan koyu yeşil atkısını düzeltip boynuna doladım. Bu sırada karnım yüzünden erişemediğim botlarımın bağcıklarımı bağladı, henüz alışabildiğim bir durum değildi bu. Ona mahcup bir ifadeyle bakıyordum.

"Ayakların büyümüyor, iki kat çorap giymişsin," dedi kıkırdayarak, sonra dudaklarıma tatlı bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Bir dahakine daha sıcak bir yere gidelim, üşümeyeceğin bir yere."

"Ben halimden memnunum," dedim uzattığı elinden destek alarak kalkarken, bahçeye çıkmadan önce şemsiyeyi açtığında yanına varıp kolunu tuttum. "Burayı çok sevdim, hiç bu kadar sessiz bir yerde bulunmamıştım ve buna ihtiyacım vardı."

Takayama gerçekten de sessiz ve huzur dolu bir şehirdi, Seul'den aktarmasız uçuşla gelmemiz hiç de zor olmamıştı ve ben kocaman karnımla daha uzun bir yolculuğu hayal dahi edemiyordum.

Japon evleriyle dolu mahalleden geçerken nehrin kenarına vardık, hava kararmak üzereyken dışarısı yaşlı yerliler dışında pek kalabalık sayılmazdı. Eski görünümlü kısa köprüde henüz hiç bozulmamış karlara basarken çıkardığımız sesler tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Her yer bembeyazdı, çatılar, köprü ve ağaçlara hayranlıkla bakıyordum. Binaların sarı lambaları içimi ısıtıyordu. Yanından geçtiğimiz dükkânlardan birinin önünde birbirimizin düşüncelerini okuyabiliyormuşuz gibi aynı anda durduk, bir bebek giyim mağazasıydı bu. Tabelası pek gösterişli olmasa da vitrindeki minik giysiler etkilenmek için kâfiydi. İçeriye girdiğimizde kapıdaki zil çaldığı için şaşırmıştım, kendimi eski bir filmde gibi hissediyordum.

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now