Özel Bölüm 1/4

3.5K 304 102
                                    

Hayatım boyunca pişmanlığını üzerimden asla atamayacağım o gece, karnında bebeğimizi taşıyan sevgilimi, artık hayatımın tek anlamı o değilmiş gibi evde yalnız bırakıp çıktığımda içim bir nebze olsun rahat değildi. Savunmasızdı, doğuma sayılı günler varken anlamsız tartışmalarımız yüzünden hiç olmadığı kadar huzursuzdu ve bu anlamsız tartışmaların neyden kaynaklandığını sezmiş olabileceğinden endişeleniyordum. Gerginliğimi ona yansıtarak ona bağırdığım için, onu evde bir başına bırakıp bütün bunlar yetmezmiş gibi fedakârlık yapmasını beklediğim için kendimi affetmeyecektim. Ancak her ne olursa olsun, Yong Donghyun'u ifşaladığımız için pişman değildim. O milletvekilini, yuvamızı yıkan ve yıllar önce bizi birbirimizden ayrı düşüren adamı.

Gecenin sessizliğini, içinde olduğumuz minibüsün tüyler ürperten lastik sesi bozuyor ve bunu hemen arkasından uzaklardan gelen siren sesi takip ediyordu, yakalanacaktık. Junmyeon direksiyonu sertçe kırdığında yan aynalardan huzursuzca yolu gözledim, elim telefonumda o hatayı yapmamak için kendimi zorluyordum. Lastiğimiz patlamıştı, Jongin baygındı ve Kris bizden haberdardı, daha kötü ne olabilir bilmiyordum. Eğer yakalanırsak verdiğim tüm o sözleri tutamazdım. Onu hayatta tek başına bırakamazdım, yalnızca biz vardık hayatında, ve onun her ne kadar güçlü olabileceğini biliyor olsam da biz hayatından silindiğimizde tutunamayacağını biliyordum.

"Ara," dedi Junmyeon bana kısa bir bakış atıp. "Yapmak zorundasın, bize yardım edebilecek tek kişi o."

Dişlerimi sıkmaktan çenemin sızladığını ve beynimin zonkladığını hissediyordum, dikiz aynasından Jongin'i sarsarak uyandırmaya çalışan Seungwan'a bakıyordum öte yandan. Joohyun bana çaresizlikle bakıyordu.

"Chanyeol, vaktimiz yok." Junmyeon ısrarcı bir tavırla konuştuğunda nefesimi tuttum, onu aramalıydım. Oysa Baekhyun evden çıktığımı bile bilmiyordu.

Telefon açılana dek gergin bir şekilde bacaklarımı sallamaya devam ettim, uyuyor olmalıydı, son zamanlarda çok yorgundu hamileliği yüzünden. Ekrandan telefonun açıldığını fark eder etmez konuşmaya başladım, polis arabasının kırmızı mavi ışığını apartmanlardaki yansımasından görebiliyordum. "Baekhyun, yardımına ihtiyacım var," dedim sesimdeki telaşı bastıramayarak, Baekhyun bensiz yapamazdı. Bebeğimiz doğduğunda tek başına bırakamazdım onu, ancak bunun tek yolu bize yardım etmesiydi. Bana koşulsuz şartsız güvenebilecek tek kişiydi o.

"Neredesin?" Sesi uykulu geliyordu, evde beni arıyor olmalıydı.

"Baekhyun, açıklamaya zamanım yok. Milletvekilinin evine girdik ama kıl payı kurtulabildik, adam lastiğimize ateş etti. Polisler peşimizde!" Sesim bu sefer daha sert çıkıyorsa da artık korkuyordum, Baekhyun'u arayarak onu çoktan bu çıkmazın içine sürüklemiştim.

"Ne yapacağız?" diye sordu telaşla, ah tanrım, nasıl da hazırdı başını belaya sokmaya, hiç düşünmeden fedakârlık yapmaya. Kurtulmamız için tek çaremiz o olsa da telefonu duymayıp hiç uyanmamış olmasını isterdim. Sıradan bir hayat yaşamayı dilerdi elbette, sıradan bir eş, sıradan bir okul hayatı. Onu yasadışı bir olayın içine hiç acımadan sürükleyen ben, kendimden nefret ediyordum, binlerce kez.

Saçlarımı çekiştirerek derin bir iç çektiğimde sesimin titrememesi için kendimi zorluyordum. "Arabayı al, Baekhyun. Zamanımız yok." Aptaldım, ondan bizi kurtarması için sürmesini isteyecek kadar, günler önce araba kullandığı için ona bağırmamışım gibi. Sırf araba kullandığı için onu incitmemişim gibi. "Senden Seongbuk'a sürmeni istiyorum, navigasyonu kullan ve telefonu sakın kapatma. Yol oraya yarım saatlik bir mesafede ama trafik olmadığı için daha kısa sürede varacaksın."

"Tamam." Bana küfretmeli, ağzına geleni söylemeli, telefonu yüzüme kapatmalıydı. Ancak o tek kelime etmeden beni dinlemeye devam ediyordu. Onu koruyabilmek için canını tehlikeye atmasını bekliyordum.

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now