28

4K 362 230
                                    

Muhteşem bir gün olmuştu, tam anlamıyla muhteşem. Uzun zamandır kendimi bu kadar iyi hissetmiyordum, öyle ki dondurucu soğuk bile mutluluğuma engel değildi. Ağzım kulaklarımda okul çıkışına ilerlerken Sehun'u polis arabasına dayanmış halde gördüğümde yanına gittim hemen, üniformalarıyla yine o "sert adam" kılığındaydı.

"Sehun-ah!" Beni gördüğünde kollarını açtığı için gülümseyerek ona sarıldım. "Kris'i mi bekliyorsun? Sınav kâğıtlarını okuyordu en son."

"Hem evet hem hayır," dedi saçlarımı karıştırıp. "Seni eve götürmeye geldim."

"Chanyeol seni tehdit etmedi değil mi?" diye sordum gülerek, soğukta beklediği için burnu ve elleri kızarmıştı. Cebimdeki sıcak torbalardan birini eline tutuşturdum.

"Bu mahallede devriyedeydim, Kris geç saatlere kadar okulda kaldığınızı söylediği için gelip uğrayayım dedim. Gerçi bunu yapmamam gerekiyor, beni görmedin."

Sıcak torbama sarılırken güldüm, sınav haftasında olduğumuz için saat sekiz buçuğu gösterse de okulun etrafı halen kalabalıktı.

İnsanların arasında biri "Baekhyun!" diye seslendiğinde merakla dönüp arkama baktım, Kris beklemediğim bir şekilde bana doğru sert adımlarla gelirken son derece öfkeli bakışlar atıyordu. "Bu doğru mu?"

"Ne doğru mu?" diye sordum, Sehun ve ben ona şaşkınlıkla bakıyorduk.

"Orkestradan vaz mı geçtin?" Sesi hayal kırıklığıyla doluydu, bana bakarken kaşlarını çatıyordu. "Keman sınıfındakiler konuşurken duydum, provada Bayan Jung'a orkestraya katılmayacağını söylemişsin!"

Sehun "Yavaş ol," diye girdi araya, Kris'in kolunu tutmaya çalıştığında Kris onu görmezden gelmişti.

Kris "Baekhyun, yıllardır bunun için çalışıyorsun!" diye bağırdığında geri çekilmek zorunda kalmıştım. "Orkestraya başvuracaksın, anladın mı?"

Sehun "Önce şu siktiğim ses tonunu alçalt!" diye bağırdığında daha çok şaşırdım, birbirlerine karşı nasıl bu kadar sert davranabildiklerini aklım almıyordu. "Bırak da konuşsun."

Aramızda tuhaf bir sessizlik oluşmuştu ve ikisi de bana bakıyordu, konuşmadan önce boğazımı temizlemek zorunda kaldım. "Biraz zamana ihtiyacım var sadece. Bunu sonra konuşsak olur mu? Akşam yemeğine gecikiyorum da."

Kris "Hayır," diye diretti, bana hâlen aynı bakışları atıyordu. Hayal kırıklığı, öfke, acıma. "Konuşacağız bunu. Şimdi veya sonra, o orkestraya katılacaksın, bu senin tek hayalindi."

"İşler değişti, artık bir hayalimin olup olmadığından bile emin değilim." Karnımı tuttum, ifademdeki sakinliği korumaya çalışıyordum. "Benim için düşündüğünü görebiliyorum, teşekkür ederim ama bu konuda beni sıkıştırmamanı tercih ederim, Kris."

"O çocuk yüzünden kariyerini bıraktığında ne olacak biliyor musun, Baekhyun?" Bu bir soru değildi, cevap vermeme fırsat bile tanımamıştı. "Ondan nefret edeceksin."

Sehun yakalarına yapıştığında gözlerime inanamadım. "Kes sesini!" diye bağırırken karşısındaki kişinin erkek arkadaşı olduğuna inanmak çok güçtü, artık aralarındaki belirsizliği net bir şekilde görebiliyordum.

"Bırak," diye fısıldadım. "Kendine gel, Sehun."

Sehun'un alnındaki damarlar iyice fırlamıştı, onu bıraktığında hâlâ sakinleşmeye çalışıyordu. Onun aksine Kris'in öfkesi yalnızca banaydı.

"Fedakârlık yaptığında içindeki pişmanlık günbegün büyürken hiçbir şey yapamayacaksın ve kendi çocuğundan nefret ederken bunu kendine bile itiraf edemeyeceksin, Baekhyun. Bu sorumluluğu küçücük bir çocuğa yükleyemezsin, en azından denemek zorundasın."

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now