Nuvole Bianche, Baekhyun'un bu parçayı çaldığını hayal etmek bile güzel.
Chanyeol Haejin'in suratına sert bir yumruk geçirdi, durum daha ne kadar berbat olabilirdi bilmiyorum. Haejin dengesini kaybedip yere yığılmıştı ve ben Chanyeol'e bağırıyordum. Bundan daha utanç verici olan şey, garsonlar yanımıza geldikten sonra orkestradan arkadaşlarımın da merak edip başımıza toplanmasıydı.
Etraf nihayet sakinleştiğinde üçümüz de restoranın dışındaydık, Haejin kaldırımda otururken restorandan aldığımız buz torbasını yüzüne tutuyordu, en azından artık üstsüz değildi. Chanyeol'e sert bir bakış attım, neden üşenmeyip beni takip ettiğini anlayamıyordum.
Chanyeol konuşurken isteksizdi. "Haejin-ssi, vurduğum için kusura bakmayın. Sizi öyle görünce şaşırdım biraz," dedi ağzında geveleyerek. Bu kulağa bir özür gibi gelmiyordu, daha çok küfreder gibiydi. Kaldırımda oturan Haejin'e tepeden bakıyordu, her an yeniden üstüne saldıracakmış gibi. "Binin de sizi eve bırakayım, iyi görünmüyorsunuz." Tanka benzeyen devasa arabasını işaret ediyordu.
"Arabam şu tarafta," dedim ona bakmadan, gerçekten sinirliydim.
"Sabah alırız, binin hadi." Haejin'i tek koluyla hiç zorlanmadan kaldırıp arka koltuğa yönlendirdi, onu yerleştirdikten sonra biz de arabaya bindik. Kollarımı göğsümde çaprazladım, durmadan bacağımı sallıyor, arada sırada Chanyeol'e bakıyor ve ona Haejin'in yanında bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Haejin'den evine girene dek pek çok kez özür diledim, bu olanları her hatırladığımda utançtan yerin dibine girecektim. O bir kenara, bir de bütün orkestra görmüştü bu manzarayı.
"Chanyeol, beni delirtmek mi istiyorsun sen?" diye cırladım arabaya döndüğümüzde, bağırırken kendimi kaybetmiştim. "Restoranda ne işin vardı senin?"
"Bak olan şu ki..."
"Yoonyeong nerede?" Sesimi bir türlü alçaltamıyordum.
"Evde," dedi benim aksime sakin bir şekilde.
"Onu yalnız mı bıraktın?"
"Büyükannen var yanında."
"Bakıcı?" Büyükannem kendine bile dikkat edemeyecek kadar yaşlıydı artık.
"O..." Duraksadı. "Evine gitti çoktan."
"Ah, tanrım. Sen gerçekten kafayı yemişsin, Chanyeol. Nasıl yalnız bırakırsın onları? Ya başlarına bir şey gelirse?" Gergin bir şekilde yerimde kıpırdanıp dururken "Sür şu arabayı," dedim. O kadar çok bağırmıştım ki içtiğim biranın üstüne tuz biber olmuştu ve artık başım zonkluyordu.
"Benim de bir açıklamaya ihtiyacım var," dedi hem suçlu hem güçlü. "O adam neden senden hoşlanıyor gibi davranıyordu?"
"Ne?" dedim şaşkınlıkla, açık camdan hava almaya çalışırken dönüp ona baktım. "Bir de bizi mi dinledin?"
"Ufak tefek, sevimli, güzel, müzikle ilgileniyor..." dedi kaşlarını çatarak, bir saniyeliğine gözünü yoldan ayırıp bana baktığında ikimiz de her an ateşler fışkıracak gibi olduk. Chanyeol sonunda arabayı kenara çektiğinde rahatladım, böylece onu iyice azarlayabilirdim.
"Eunbi'den bahsediyordu, Chanyeol! Eunbi, orkestradan arkadaşımız!"
"Ah, ne bileyim ya!" Saçlarıma uzandığında ani hareketi yüzünden şaşırdım. "Böyle saçlarını karıştırıyor, sana Baekhyunnie diye sesleniyor. Konuşurken sürekli orana burana dokunuyor, delirecektim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Robin Hood Project (mpreg)
FanfictionBizi koruyan kişinin fedakâr da olsa bir suçlu olduğunu öğreniyordum, soyguncu bir örgütün üyesiydi. Üstelik bu örgüt arananlar listesinin başlarını çekiyordu, Robin Hood. Zenginden çal, fakire dağıt.