25

4.2K 372 232
                                    

"Kris, bekle beni!"

Koridordaki öğrenci kalabalığını hızlı adımlarla yarmaya çalışırken nefes nefese kalmıştım, en azından beni duyduğunu gösteren bir işaret bekliyordum ondan. Nihayet adımlarını yavaşlattığında bahçedeydik ve dışarısı buz gibiydi, yanına vardığımda soğuk yüzünden nefesimden beyaz dumanlar çıkıyordu.

"O sikik orospu yüzünden iki aylık çalışmam boşa gitti!" diye bağırdı birden, şok olmuş bir şekilde donakalmıştım çünkü bana karşı ilk kez bu kadar sinirli görüyordum onu. "Tam iki ay, Baekhyun! Şimdi kalkmış parçalarımızı değiştiriyor ve yaptığı açıklamaya bir bak!"

Yutkundum ve diyecek bir şey bulamadım, burnundan nefes alıyor, kaşlarını çatarak bakıyordu bana. Sırt çantasını yere fırlatıp aniden yanındaki çöp kutusuna tekme attığında çıkan ses yüzünden irkilerek geri çekilmiştim.

"İki ay, hayır, daha uzun bir süre, asistanı olduğumdan beri beni robot gibi nefes almadan çalıştırıyordu ve dediği şeye bak! Ne, ben parçaya ruhumu katmıyor muymuşum? Başından beri bana söylediği şey bu değildi, bana sadece çalışmamı söyledi durdu... Kahretsin, sikeyim."

"Özür dilerim," diyebildim sadece, o bana bakarken kendimi öyle suçlu hissediyordum ki boğazımda kocaman bir yumru vardı. "Gidip bir kez daha konuşalım, geri versin parçalarımızı. Zaten öğrenemem bir ayda."

Başını iki yana salladı, bana bakmıyordu bile, sadece Bayan Jung'a değil bana da sinirlendiğini görebiliyordum.

"Kris..." diye seslendim tekrar. Bana cevap vermek yerine yerdeki çantasını alıp hızlı adımlarla uzaklaştığında arkasından gitmedim, en azından sakinleştiğinde konuşmalıydım onunla.

Üşüdüğüm için içeriye geri girdim, sınıf arkadaşlarım yeniden başıma üşüp neler olduğunu sorduğunda kendimi boğulacak gibi hissediyordum. Profesör Jung ile yeniden konuşmuş ancak fikrini değiştirememiştim. Kris beni geri aramamıştı ve ben eve dönerken bu durumu nasıl düzeltebileceğimi düşünüyordum.


Akşam saat sekizi gösterirken son derece dalgın ve yorgun bir halde eve geldiğimde doğum günüm için bana bir sürpriz hazırladıkları aklımdan tamamen çıktığı için karanlıkta bir anda beliren mumlar ve şiddetle patlayan konfetiler gerçekten de yüreğimi ağzıma getirmişti, Chanyeol konfetiler konusunda haklıydı. Onları gördüğümde yüzüme hızlıca bir gülümseme yerleştirdim, hepsi de gelmişti gerçekten. Junmyeon, Sehun, Joohyun, Jongin, Seungwan ve elbette büyükannem. Ellerindeki kocaman çikolatalı pastanın üzerinde renkli şekerler vardı, üzerinde "MUTLU YILLAR" yazıyordu, Chanyeol'ün yazısını hemen tanıdım. Üzerindeki onlarca mumu üflerken hâlâ doğum günü şarkısı söylüyorlardı.

"Bu ne böyle, yaşım kadar mum mu koydunuz?" diye sordum gülerek.

Joohyun "Dilek dilemeyi unuttun," dediğinde gerçekten de unuttuğumu fark ettim.

"Bir sonrakine artık..." Hepsine bir göz attım, iş kıyafetleriyle değil de rahat giysilerle geldiği için kendimi çok daha rahat hissediyordum. Sonra bana dolu gözlerle bakan büyükannemin yanına gidip ona sarıldım, onun için aldığım elbisesini giymiş ve saçlarını özenle toplamıştı bugün.

Junmyeon "Bir dakika bunu yapmam lazımdı," diyerek çekti dikkatimizi, onu takım elbisesiz, kot pantolonuyla görmek tuhaftı. Elinde bir şampanya şişesi tutuyordu, onu patlatarak açtığında Sehun neşeyle bağırdı, pahalı bir şeye benziyordu. "Üzgünüm, Baekhyun. Sana da meyve suyu aldık."

"Sorun değil," dedim gülerek, hepsi mutlu görünüyordu. Jongin çoktan kadehleri getirmişti ve büyükannem bile bir kadeh almıştı. Salon renkli uçan balonlar ve süslemelerle doluydu, B harfli bir uçan balon koltuklardan birinin koluna bağlanmıştı.

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now