14

5.5K 493 256
                                    

Güzel bir öğle vakti küçük sevimli bir kafede oturuyorduk, ben ve arkadaşlarım, Robin Hood yani. Diğerleri asil bir şekilde buzlu americanolarını ve fincanlarındaki kahvelerini yudumlarken ben büyük boy ekstra çikolata ve vanilya aromalı, karamel soslu, kremşantili kafeinsiz mochamı höpürdetiyordum. Ve onlar bana tuhaf bir yaratıkmışım gibi bakıyordu.

Chanyeol önüme tatlı tabağını bırakırken "Karnın ağrıyacak," diye uyardı.

"Bu sefer gerçekten de diyabet olacaksın."

Junmyeon Sehun'un ensesine şaplak attığında Sehun ağzına eliyle görünmez bir fermuar çekti, açlığım yüzünden onları dikkate almıyordum.

Jongin "Rahat bırakın onu," dedi kahvesini içerken. "Bunu hak etti."

Chanyeol bana gözlerini diktiği için boğulacak gibi hissettim. "İstediği kadar yiyebilir elbette, hatta gidip büyük bir pastanın tamamını da alabilirim ama midesi gerçekten hassas."

"Alabilir misin gerçekten?"

İçeceğim bittiği için pipet fokurdamaya başladığında hepsi bana baktı, Junmyeon değerli bedeni oraya ait değilmiş ve ben de bir köylüymüşüm gibi bakıyordu. Gerçi oraya ait olmadığı her yandan aşikârdı, bir milyonerdi, oldukça yakışıklıydı ve takım elbise giyiyordu. Birkaç kişinin onu tanıyıp parmaklarıyla gösterdiğine şahit olmuştum.

"Unut bunu, bundan başka tatlı yok bugün."

"Peki." Chanyeol'ün sözüne uyup önümdeki brownieden kocaman bir ısırık aldım, bu sırada diğerleri koyu bir muhabbete daldı.

"Hafta sonu ne yapacaksınız?" diye sordu Joohyun. "Araştırma meselesi dışında tabii, biz Seungwan'la adamı izliyor olacağız."

"Baekhyun'un USB'yi kullanması bugünün en karlı işiydi." Seungwan beni gösterdi. "İşimi gerçekten kolaylaştırdın."

"Nöbete kalma ihtimalim var ama emin değilim." Jongin kahvesini çoktan bitirmişti.

"Pazar günü barda çalıyorum, siz de gelin," dedim tabağımdaki tatlıyı rahat bırakıp. "Saat dokuzda başlıyor, Chanyeol daha önce gelmişti."

"Ah, evet. Hep birlikte eğlenceli olur."

"Asistanıma o günkü yemeği iptal etmesini söyleyeyim." Junmyeon telefonuna uzandığında sevinçle gülümsedim. Hepsinin teklifimi tereddüt etmeden kabul etmesi uzun zamandır birlikteymişiz hissi veriyordu.


O akşam ilk kez işe giderken bu kadar mutlu ve özenliydim, dar kot pantolonumun üstüne giydiğim beyaz tişörtü dikkatle ütülemiş, üstüne krem rengi ince hırkamı almıştım. Saçlarıma şekil vermeye çalışmak ve beyaz spor ayakkabılarımı temizlemek neredeyse bir saatimi almıştı ama hiçbir fark yoktu. Saçlarım kullandığım saç kremi yüzünden hâlâ dalgalıydı, ne kadar düzgün giyinirsem giyineyim ufak tefek biri olarak görünmekten kurtulamıyordum. Oysa ben yirmi iki yaşını bitirmek üzere olan bir piyanisttim, ayrıca karnımda bir bebek taşıyordum. Bir bebek...

Chanyeol'ü izledim, masadakilerle konuşurken çok eğleniyor gibi görünüyordu, içkisini yudumlarken bir baba olacağından bihaberdi. Derin bir iç çektim, bunu konuşacaktım onunla. Bu gece, ya da yarın. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum gerçi. Evine mi gitmeliydim? Yalnız kalmalıydık mutlaka, bu ikimiz için olabilecek en özel şeydi. Jongin öğrenmişti zaten, ondan önce daha fazla kimse bilsin istemiyordum.

Biraz sonra onlardan izin isteyip kalktım ve sahneye çıktım, Jina'yla enstrümanların kontrolünü yaptık. Bar tıklım tıklımdı, herkes çalmaya başlamamız için söyleniyordu. O gün hamile olduğumu unutup Chanyeol'ün uzattığı birayı kabul edecekken Jongin'in bakışlarıyla irkilip kendime gelmiştim, henüz bir ebeveyn olmaya hazır değildim belki de.

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now