21

5.3K 433 163
                                    

Merhaba, son bölümün üzerinden iki haftadan daha uzun süre geçtiği halde bir geçiş bölümüyle döndüğüm için üzgünüm ancak artık bu kitabı yazamıyorum, o yüzden lütfen daha uzun bölümler beklemeyin. Neden bilmiyorum sadece yazamıyorum. Bu durum değişmez ise kitabı bitireceğim ama yine de fikirlerinize açığım. Yorumlarınızın benim için ne kadar önemli olduğunu unutmayın. Hepinizi öpüyorum, görüşmek üzere.



"Nerede kaldı?"

Gergin ve sessiz bir şekilde hastane bahçesindeki banklarda otururken huysuzca etrafıma bakınıyor ve telefonumun ekranını tekrar tekrar kontrol ediyordum. Chanyeol gideli tam bir saat olmuştu ve ondan hâlâ bir haber yoktu.

Junmyeon'un verdiği cekete daha sıkı sarıldım, titriyor olsam da hastanenin içinde beklemek yerine dışarıda olmanın bana daha iyi geleceğini söylemişlerdi. Önce Junmyeon'a baktım, sonra Joohyun'la Seungwan'a ve Jongin'e, hiçbiri söyleyecek bir şey bulamıyordu. En azından Jongin'den mantıklı bir açıklama bekliyordum.

"Bak, Baekhyun..." dedi Junmyeon önümde dikilirken. Ellerini beline koyup duraksadı ve birkaç saniye sadece yüzümü inceledi. "Chanyeol'ün öfkesini kontrol edemediği hakkında söylediklerimi hatırlıyor olmalısın."

"Ne demek istiyorsun?" Şaşkınlıkla böldüm onu, bu hiç de açıklayıcı değildi ve içimdeki panik dalgası büyüyordu.

Joohyun "Kes şunu," dedi düz bir ifadeyle. "Gelmelerini bekleyelim."

"Ne diyecektin Junmyeon?"

Junmyeon derin bir nefes alıp diğerlerine baktı, konuşmaktan vazgeçmiş gibi görünüyordu. Endişeden çıldıracak gibi hissettiğim bir anda sessizlik uzaktan gelen adım sesleriyle bozuldu, Chanyeol'ü görünce nefesimi tutmuş bir halde yanına koştum, çok uzun zamandır ayrıymışız gibi sarılmıştım ona. Kalbim delicesine çarpıyor ve kollarından ayrılmak istemiyordum.

"Neredeydin?" diye sorarken sesim titredi, dönüp ona baktığımda yüzünden yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladım. Arkasından gelen Sehun da ondan farksızdı. Chanyeol'ün yüzümü okşayan ellerindeki izleri görünce tutup inceledim, eklemlerinin üstünde morluklar ve kurumuş kan izleri vardı. Gözlerim irice açılarak baktım ona, artık nefesim iyice sıklaşmıştı. "Ne oldu anlat, Chanyeol."

Sehun ondan önce konuştuğunda dikkatimi ona verdim, polis üniformaları hâlâ üzerindeydi ve iyi şeyler söyleyecek gibi bir tavrı yoktu. "İki haberim var, öncelikle sakin olmalısın, Baekhyun."

"Ben sakinim," dedim kekeleyerek, oysa ağlayacak gibiydim.

Chanyeol'e tekrar dönüp baktığımda beni banka oturmam için kolumdan tuttu, Sehun'un telsizinden gelen anlaşılmayan o konuşmalar sinirimi bozuyordu artık.

"Apartmanı incelediler ve bina iyi durumda değil, yeterince sağlam olmadığı söylendi," dedi Sehun. Şapkasını çıkarmıştı ve saçlarını düzeltiyordu. "Korkarım binayı yıkmaya karar verecekler ve daireniz kül olmuş halde, üzgünüm."

Ne tepki vermem gerektiğini bilemeyerek sadece Sehun'un yüzündeki o ciddi polis memuru ifadesine bakıyor, bir yumuşama belirtisi göstermesini bekliyordum. Evim içindeki her şeyle birlikte yanmıştı, piyanom, nota defterlerim, ders notlarım, kıyafetlerim... Neleri geri getiremeyeceğimi daha fazla düşünürsem daha kötü hissedecektim. "Diğer haberin neydi?" diye sordum yutkunarak, artık istemsizce karnımı tutuyordum.

Sehun konuşmanın başından beri ilk kez bir insan olduğunun belirtisini göstererek kaşlarını çattı, Chanyeol'le bakıştığını gördüğümde merakımdan ölecek gibi hissettim.

The Robin Hood Project (mpreg)Where stories live. Discover now