8- Şırınga

8.5K 754 402
                                    

8-Şırınga

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

8-Şırınga

"Gökyüzünün bayat havası, ciğerlerime dolan boğucu rengiyle öyle karanlık ki, oysa insanlar onu mavi görüyor. O mavi gözlerimde her geçen gün siyaha boyanıyor."

Kapının eşiğine kadar gidip bir süre bekledim. Ne düşündüğümü bile bilmiyordum, bir yanım birinin gelip beni buradan götürmesi için dua ediyordu. Sokaktan biri çıksın, yanıma gelsin ve beni alıp güvenli bir yere götürsün istiyordum. Fakat diğer yanım korktuğum için benimle dalga geçiyordu, kahkaha sesleri beynime doluyordu, korkaksın işte, diyordu.. Annem beni görse önce kaşlarını çatar sonra derin nefes alarak ''ah aptal kızım benim.'' derdi. ''tanımadığın birinin evine nasıl gidersin?''

Hislerim geri gitmem gerektiğini söylese de hafifçe kararan hava soğumaya başlamıştı ve ben gerçekten üşüyordum. Titreyen zayıf parmaklarım bir yana, boğazımın yanmaya başladığını hissedebiliyordum. Ayrıca eve gitmek için uzun bir yol boyunca yürümem gerekiyordu.

Teoman tekrar kapıya gelip merakla bana bakarak gözlerini kıstı, yüzünde meraklı bir ifade vardı. ''Orada durup sabaha kadar bekleyecek misin?'' diye sordu. ''Ciddiyim, mazoşist falan mısın?''

''Eve gitmek istiyorum.'' dedim kararlı bir şekilde. Dalga geçeceğini, hatta sıkıntıyla göz devirip kapıyı üstüme çarpacağını düşündüm. Ama dalga geçmedi, ciddi bakışları bile değişmedi. Sadece derin bir nefes aldı ve havaya baktı. Resmen fırtına kopmak üzereydi ve o da bunu açıkça görüyordu.

''En azından gelip biraz ısınsan olmaz mı, gerçekten çok ağır hasta olacaksın.'' dedi. Sıkıntıyla nefes aldım. Haklı olduğunu biliyordum. Yan evdeki komşulardan biri hafifçe açtığı perdenin ardından bize bakıyordu, göz göze geldiğimizde başka yere bakıyor gibi kafasını gökyüzüne çevirdi. 

"Seni çok beklettim... ciddiyim benim yüzümden hasta olman istemiyorum."

Yüzündeki ifade, gerçek.
Ses tonu, gerçek.
Tavırları, doğal.
Hava soğuk.

''Peki.'' dedim kaderime razı olarak. Adımımı içeri atar atmaz hafif sıcak atmosfer beni kucakladı, buna karşılık; zemin ıslanmaya ve üzerimden düşen damlalarla kaplanmaya başladı. Teoman kapıyı kapattı, en azından o benim kadar ıslak değildi.

Girmiş olduğumuz girişte ayakkabılarımı çıkarıp kenara bıraktım, çantamı ve üstümdeki montları da kurusun diye astım. Parmaklarım iyice üşümüş, bembeyaz kesilmişlerdi. ''Giyecek bir şeyler var mı?'' diye sordum. Öylece durup beni izlemesi garip gelse de  görüntüsü sessiz kalmamı sağlıyordu.

Kötü olduğundan ya da bir şey yapacağından değil, aksine bütün bu ihtimalleri kafamdan savurup atmaya çalışıyordum. Çünkü içten içe Teoman Sarıkaya'nın bana bir şey yapacağını düşünmüyordum, herkes onunla ödev yapacağımı biliyordu değil mi? Böyle bir şeye cesaret edemezdi. Sadece... fazla güzel görünüyordu. Varlığı tüm her şeyi kendisine çekiyordu. Gözlerindeki siyah kara delikler, etrafındaki her şeyi cansız hale getiriyordu. 

KÖTÜLÜK KELEBEKLERİWhere stories live. Discover now