19-) ''Eziyet.''

2.4K 165 68
                                    

Bölüm On Dokuz 

''Eziyet.''

.

.

''Lütfen!'' Titrek sesi benim bardaki kurban halimi andırıyordu. Çaresizce sayıklıyordu çünkü bu basit bir yol kesme, basit bir eşkıyalık değildi. Eren'i barda görmüştü, nasıl da bir manyak olduğuna şahit olmuştu. Bir delilik yapacağını düşünüyor olmalıydı. ''Kızı al! Ne istiyorsan yap ona! Karışmam bir daha asla!''

Eren'in dudaklarında tehlikeli bir kıvrılma meydana geldi yine. Bana baktı arabanın loş ışığı altında gözleri simsiyah gibi dururken. Bu bana ilk tanıştığımız anı hatırlatıyordu. O zaman nasılsa şimdi de öyleydi. Birilerini pençeleri arasına almış olmanın verdiği hazdı belki de bu. Güçlü hissetmenin bir belirtisi, üstünlük kompleksiydi.

''500 lirasına altına yapıp yapmayacağına iddiaya girelim mi?'' diye sordu sırıtırken. Adam hayretle bir ses çıkarırken Eren'e kısa bir bakış attım. 

''Param mı var sanki?''

''O halde kaybeden akşam yemeğini yapar. Ben altına yapacak diyorum.''

Kapımı açıp dışarıya çıkmadan önce cevapladım ben de. ''Bana kalırsa çoktan yaptı.''

''Siz... Siz bana tuzak mı kurdunuz? Kimsiniz siz?'' diye ciyaklarken, Eren uzanıp dışarıya çıkardı onu sertçe. 

''Biraz geç anlıyor sanki.'' diyordu Eren bu sırada. Kolundan çekiştirince adam toprak yola düşmüş, zayıf bir kum tabakasını kaldırmıştı havaya. Pantolonunun dizleri yırtılmıştı ve tamamen yüzüstü yere düşmemek için yere bastırdığı avuç içleri minik taşlardan ötürü aşınmış, derisi yırtılmıştı.

''Bak ben kaymakam adayıyım! Bana bir şey yaparsan bütün Türkiye senin peşine düşer! Hapishaneye girersin! Ama beni şimdi bırakırsan söz veriyorum kims-'' Cümlesini tamamlayamadan sert bir yumruk yemişti suratına. 

''Pazarlık yapmak bir devlet adamında olması gereken özelliklerden birisidir. Aferin.'' diyordu Eren alayla. Adam yerde nefes nefese kalmışken onu bağlamaya başlamıştı. Yüz üstü yatırdığından ötürü suratı toprak yola değiyor, salyaları minik taşlara ve toza karışıyor, bağırışı bu bomboş yolda yankılanıyordu.

''Otoparkta arabaların arkasından geçtin değil mi?'' 

''Evet.''

''İşin kolay olsun diye valeye arabayı diğer bütün arabaların arkasına, en arka sıraya koymasını söyledim.'' dedi büyük bir sevinçle bana göz kırparken. ''Güneşliği indirdin mi?'' Fakat ben cevap vermeden eğilip arabanın içerisine bakınca sırıtmıştı. ''Aferin.''

Uzanıp yerden anahtarı alıp cebime attım ve ikisinin yanına ilerledim. ''Alkolle temizlemeyecek miyiz arabadaki izleri?''

''Gerek yok. Kim bilir kaç kadının DNA'sı vardır zaten arabada. Anahtara dokundun, onu ve telefonu alsan yeter. Arabanın karakutusunu da hallettim ben zaten.'' 

Her şeyi düşünüp bütün ayrıntılarla ilgilendiğini ve açık bırakmadığını bildiğim için, daha fazla uzatmadan az arkaya park ettiği arabasına doğru yöneldim. O da arkamdan geliyor, adamı bağırış çağırış içerisinde sürüklüyordu fakat bu uçsuz bucaksız yerde kimsecikler de onu duymuyordu ve de duymayacaktı.

Onu arabaya bindirdikten sonra diğer yola girmiş ve karanlıklar içerisindeki kimsesiz arabayı terk etmiştik. Adam bagajda büyük ihtimalle kıyameti koparıyordu fakat tekerleklerin çıkardığı gürültüden ötürü onu duyamıyor, huzurla ilerliyorduk. Telefonunun da sim kartını çıkarıp kırmış ve camdan rastgele sallamıştım uzaklaştığımız bir vakit. 

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now