35-) "Muğla."

1.6K 144 41
                                    

Bölüm Otuz Beş

"Muğla."

.
.


Araba hafif sarsıntılarla sallandığı vakit vücudum küçük titremelerle hareket ediyor, yalnızca birkaç saniyeliğine de olsa beni uyandırıyordu ama uyku, et ve kemik gibi sarılmıştı bir kere bedenime. Kolay kolay terk etmiyordu beni. Her defasında beni yeniden peşinden sürükleyip anlamsız, hatırlayamacağım kadar silik ve hızlı geçen sahneleri yansıtıyordu gözümün önüne. O aralar bunun bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu kavrayamayacak kadar kopuk olmalıydım ki sonradan tamamen ayılıncaya kadar farkına varamamıştım.

Her yerde uyuyabilen insanlardan değildim, özellikle de arabada dik durmam gerekirken rahat edemezdim fakat bu yolculuğun farklı bir yanı vardı. Şu ana kadarki bütün yolculuklar yalnızca hedefe varmak üzere yaşanan süreç iken, şimdi sanki gerçek manada bir şeylerin tadını çıkarabiliyordum. İçimde anlamlandıramadığım bir huzur vardı.

Yağmur yağıyordu. Önce fark edemememiştim yalnızca çiselediğinden ötürü fakat bir süre sonra yağmur şiddetlenmiş, yağmur damlaları birer balyoz gibi arabanın camlarına inip gürültüyle dağılmışlardı. Yine uyku ile uyanıklık arasında göz ucuyla buharla kaplı camımı ve dışarıdan cama yapışan damlaları seçebilmiştim. Arada hoş bir melodi daha dokunmuştu kulağıma, Asem açmış olmalıydı radyoyu tekrardan ama yalnızca çok uzaklardan duyduğum bir uğultu gibi geldiğinden sözlerini dahi seçememiştim. Tekrardan birkaç saatliğine derin bir uykuya daldım. Rahatsız edici görüntüler geçip gitti film şeritleri gibi, tanıdık gerici bir hissiyat kapladı yüreğimi yine her uykuda yaşadığım gibi, ve sonunda bedenim kıpırdandı. Bir yerlerden düşmüşçesine uyandım birden. Silecekler, bir sağa bir sola doğru yatarak inatçı yağmur damlalarını ön camdan atıp temizlemeye çalışıyordı. Tik-tak mekanik sesleri zihnimi uyuşturmuş gibi geldi, gözlerim sanki beni dürten şey sileceklermiş gibi birkaç saniye onlarda dolandı. Oysaki Asem'di. Bana doğru dönmüş, hafifçe eğilmişti; bir eli omzumdaydı.

"Geldik." dedi elini geri çekerken. Yağmur damlaları bir türlü durmak bilmeden silecekleri uğraştırmaktaydı. Asem'in camı ilk defa kapalıydı.

Kafam, cam ile koltuk arasındaki o minik boşluğa yaslıydı. Doğrulup da kafamı çekince bir şeyin omuzlarıma değip aşağıya düştüğünü, belime sarıldığını hissettim. Dönüp baktığımda bunun Asem'in montu olduğunu gördüm fakat sanki bu gizlenmesi gereken, utanç verici bir gerçekmiş gibi Asem uzanıp da geri aldı montunu.

"Sağ ol." dedim gözlerimle onu takip ederken. Yorgunluktan ne kadar dikkatsiz davranmışsam artık, sabahki kirli sakallarla olmadığını, tıraş olduğunu ve şu an köse bir suratla durduğunu yeni yeni fark edebilmiştim.

"Uyuyakaldın ve kafanı cama vurup durdun." dedi aksi bir tonda. "O yüzden koydum. Camı kırma diye. Kalın kafalı."

Gözlerim onu teğet geçip arkasındaki cama değdi. Ağır ağır dışarısını seyretmeye başladım. Cadde kenarında park halindeydik. Yandan tek tük araç geçse de işlek bir yer gibi durmuyordu. Evlerin çoğu iki-üç katlı güzel yapılardı ve de bej renklerinin hakim olduğu bir uyuma sahiptiler. Çarpık kentleşme sanırım buraya uğramamıştı.

"Otel nerede?" Gözlerimle yan yana sıralanmış birbirinin aynısı gibi duran yapıları incelerken, otel benzeri bir şey görememiştim.

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now