15-) "Kişilikler."

2.6K 208 49
                                    


Bölüm On Beş

"Kişilikler."

Kendimi bir korku filminin baş karakteri gibi hissediyordum bu raddede. Mekan tasarımından oyunculara, derin ürkünç bakışlardan gerçek gibi durmayan anlamsız gerici hareketlere kadar, tek eksiği gerilim müziği olan bu sahneler, pek bilinmeyen Fransız korku filmlerini andırıyordu bana. Uzun gerilim dolu bakışlarla psikolojik gerilimin harmanlandığı kendi Fransız korku filmimi sanırım kendim yaratmıştım yine. Bu raddeye gelmesine ben sebebiyet vermiştim sonuçta. Bulunduğum konum, tamamen benim eserim olmalıydı.

İşler ne ara bu kadar kontrolümden çıkmıştı? Veyahut, en başından beri kontrol altında mıydı ki? 

Kendi nefes alışveriş sesimi duyabiliyordum. Dudaklarım sıkıca birbirine mühürlüydü, burnumdan gürültülü bir şekilde nefes alıyordum. Karnımda tarif edemeyeceğim, açlığa benzer, rahatsız edici bir hissiyat vardı ve bu, midemi harekete geçiriyordu yavaşça. Avuç içlerim soğuk zemine temas ediyordu ve tırnaklarım, sanki yeri kavrayabilecekmişçesine sıkıca zemine batmaya çalışıyordu. Açık kapıdan içeriye hunharca doluşan rüzgar ise, acımadan yüzüme vuruyor, saçlarımı arkamdaki duvarın izin verdiği kadarıyla dalgalandırıyordu. Belki de bahsettiğim gerilim müziği bu olabilirdi. Binlerce ağacın dallarının ve yapraklarının aynı anda rüzgar eşliğinde bir ileri bir geri gitmesi, sessiz bir okyanus kıyısını andırsa da, ve de arada boşlukta süzülen esinti bir insanın ağzından çıkmışçasına uğultular fısıldasa da, bu rahatlatıcı bir doğa müziğinden ziyade benim korku filmimin gerilim müziği olabilirdi. Çünkü bu kimsesizliğin dağında yankılanan uğultular, ormanlarında gömülü olan ruhların vaveylâlarını da harmanlıyordu beraberinde. Bundan iyi gerilim müziği olabilir miydi ki? Ölülerin Uğultusu olurdu sanırım adı da. Yalnızlığın, korkunun, ölümün ve karanlıkta kalan, düşünülmek istenmeyen ne varsa hepsini içine alan hislerin sığınağı, bu uğultulardı. Bunlar sıradan olamazdı.

Canavarların inindeymişim gibi hissettiğim bu uzun saatlerin nasıl geçtiğini anlayabilmiş değildim. Kendini Asem olarak tanıtan adam, saatlerce, yerde, ayaklarına yaslandığı koltuğun dibinde, sanki odada birileri varmışçasına kendi kendine hararetli konuşmalar içerisine giriyordu. Öyle ki ne benim, ne de köpeklerin varlığından bir haberdi. Tamamen farklı diyarlara göçmüşçesine ani ve garip mimikler yapıyor, bu ana ait olmadığı her halinden belli olan cümleler kuruyor, bağırıyor, bazen kızgın bir şekilde derin derin nefesler alıyor, bazen yüzü şefkatle kasılırken elini uzatıp birinin yüzünü kavrıyormuşçasına davranıyordu. Böylelikle işlerin istediğim gibi gitmediğini anlamış ve geri çekilmek durumunda kalmıştım.

Hem bu sahneyi anlamlandıramadığım için küçük çaplı bir şok yaşadığımdan, hem bütün bu olanlara açıklık getirmek için dikkatle olan biteni izlediğimden, hem de her bir küçük hareketimde dahi köpekler agresifleşip havladığından yerimden kıpırdayamadan esir bir şekilde bütün gece duvara yapışıp kalmıştım öylece. Onun bu hâlleri gece boyunca sürmüş ve en nihayetinde takip edemeyecek bir raddeye geldiğimde, nasıl dahi olduğunu anlamadan yorgunluktan derin bir uykuya dalmıştım. Bu garip bir deneyimdi çünkü sabah olduğuna dair ilk günışığı yüzüme vurduğunda ve birkaç homurtu eşliğinde gözlerimi araladığımda, gözlerimi yalnızca birkaç saniyeliğine kapattığıma dair yemin edebilirdim. Dün o anlar hiç bitmeyecekmiş gibi sonsuz bir döngüde devam etmesine rağmen, dün gecenin birkaç saniyeye sığacak kadar kısa bir şekilde sürüp gitmesi, uyandığımda şaşkınlıkla bakakalmama sebebiyet vermişti.

Kâbus gibi gelip geçmişti her şey.

Şimdi salondaki koltukta uzanmaktaydım günün ilk ışıkları gözlerimi kısmama sebep olurken. Karşıdaki duvarda uyuyakalmama rağmen, ruhum duymadan bedenim bu koltuğa taşınmıştı ve şimdi de hafif esen rüzgar eşliğinde savrulan çimenleri ve de ağaçları izliyordum. Kulağıma cırtlak kuş sesleri sürekli olarak gelirken, en geç algıladığım şey içeriden gelen yemek kokusuydu sanırım. Başımı çevirip de etrafı boş gördüğüm vakit, her şeyin bitmesine sevinmişçesine bir rahatlama hissetmiştim içten içe. Yerde kan izleri yoktu, Cehennem Zebanileri ve kendini Asem olarak tanıtan adam da yoktu. Yalnızca mutfaktan leziz kokular gelmekteydi ve bu, sanki günlerdir aç kalmışım gibi iştahımı kabartıyordu.

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now