38-) "Turist."

1.6K 137 32
                                    

Bölüm Otuz Sekiz

"Turist."

.
.

Bir şeyler saklayınca muhtemel en olmaması gereken insanla karşı karşıya kalınırsa mantıklı düşünmek sanıldığından da zor bir imtihan oluyor. Bu, vazoyu kırdıktan sonra anneleriyle karşılaşan çocuklar için de aynı, kimsesiz bir evin altında asitlerle cesedi yok etmeye çalışırken polisle karşılaşan benim için de. Olan biteni anlamış olma ihtimali ne diye düşünmek beklediğimden de zor çünkü aklımda yanlızca 'Biliyor! Biliyor!' sirenleri çalmakta. Soğukkanlılığını korumak, pekala bir polisin karşısında, belinde bir silah ve elinde bir telsiz varken mümkün mü? Şu ana kadar büyük bir mesele gibi gelmiyordu, neticesinde hapishaneye düşmek bile o kadar da umurumda değildi fakat beden ve zihin, bu umursamazlığa o kadar da çok ayak uyduramıyordu. Yalnızca kendini korumayı, tehlikelerden kurtulmayı, rahat olmayı umursuyordu. 

Zihnimi saran sis tabakası düşünme yetimi de kısıtlamıştı. Kulaklarım çınlıyor, gözlerim o her an harekete geçebilirmiş gibi tehlikeden bir an olsun ayrılmıyordu. Sanki nefes alırsam her şeyi anlayabilecekmiş gibi, düzensiz atan kalp atış seslerimi duyabilecekmiş gibi, resmen bir heykele dönüşmüştüm. Psikolojik ve fiziksel olarak bu kadar savunmasız olduğum bir anda aniden yapılan bu saldırıya fazlasıyla hazırlıksız yakalanmıştım.

Polisin ince bir çizgi halinde olan dudakları aralandı ve bir şeyler daha söyledi fakat dikkatimi hiç verememiştim. Bir aptal gibi birkaç saniyedir karşısında öylece dikilmekteydim. Polis de dikkatle yüzümü incelemekteydi, su ve kanın akıp gittiği kolumu henüz görmemişti. O kolu arkama saklamayı bile düşünemeyecek kadar sersemlemiştim.

Bir hareketlenme oldu. Polis gözlerini benden çekti. İşte o an bir şeyleri fark edecek telaşıyla bir anlığına bacaklarım beni tutmayacak sandım fakat beklediğimin aksine yapayalnız değildim. Hemen yanımda bir siluet durmuş, bir ölünün sahip olabileceği kadar hareketsiz bir şekilde sarkıttığım yaralarla kaplı kolumu sertçe kavramış ve çevirip arkama doğru saklamıştı. Mengene gibi sardığı parmakları yaramın üzerine denk gelmiş, sanki açık yaralara tuz dökmüşüm gibi yanmaya başlamıştı fakat çığlığımı içeriden atmak zorunda kaldım. Kopup gitse daha az acıtacak kolumu arkamda gizlemesine müsade ettim.

Eren, tatlı bir çiftmişiz gibi sokulmuştu bana doğru. Omuzlarımız birbirine değiyor, arkaya kıvırdığı kolumu saklamaya çalıştığımızı gizliyordu. Beni hafifçe geriye çekti ve direkt polis ile karşı karşıya kaldı. Bu sırada ben gözlerim dışında hiçbir yerimi kontrol edemiyor, yalnızca ikisini izliyordum.

"Buyurun, bir problem mi vardı?"

Eren'in yumuşak uysal sesini duyduğumda gerçekliğe tam manasıyla dönebildim sanırım. Artık sesleri duyabiliyordum, kulağım çınlamıyordu.

Polis, ilgisini benden yana yitirmişti. Eren'e bakmaktaydı. 40lı yaşların sonlarındaki her adamın sahip olduğu aralarına çoktan akların düşmeye başladığı kısa bir saçı vardı. Küçük gözleri, gür kaşlarının altından kısık bakışlar atmakta, iki paralel çizgi gibi duran dudakları ise hafifçe aralık durmaktaydı. Al al yanakları çıkık duruyordu, birkaç ince kılcal damar gözükmekteydi derisinin altından.

"Rahatsız ettim, kusura bakmayın. Yukarıdaki bir köyde yaşayan ailenin zihinsel engelli kızı kaybolmuş." dedi polis tane tane. Elindeki telsizi kabına geri soktu ve ekranı açık telefonu bize doğru birkaç adım atıp yaklaştıktan sonra gösterdi. Ekranda, uzun kahverengi saçlı, hastalıklı sarımsı bir cildi olan, genç bir kızı gösterdi. "Adı Selin. Etrafta görmüş olabilir misiniz?" 

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now