7-) Ruhsuz

3.8K 270 141
                                    

Bölüm Yedi

                                                  

İnsanları anlamak zor mudur? Yani, bir düşüneyim. Mesela... Evet, mesela, karşınızdaki insanı anlamakta, düşüncelerini tahmin etmekte, hatta ve hatta biraz daha ileriye gidip de, onun geçmişini bile tahmin etme küsahlığında bulunduğunuz olmuş mudur? Olmuştur. Benim oluyordu. Benim hep oluyordu. Başından beri. Metroda, ayakta durmakta olan, genç bir kadını görürsem ve de müzik dinliyorsa, ya da hayır hayır, telefonunu kurcalamaktaysa veyahut oturan herhangi başka biriyle konuşuyorsa, ya da konuşmuyorsa, evet, bu onun hakkında fikirlere sahip olmama sebep olur. Davranışları, sözleri ses tonu, bakışları, yüzünün şekli, gülümserken ki ifadesi, ne kadar sık güldüğü hatta, ya da ne giydiği onun hakkında inanılmaz detaylı bir profil oluşturmama sebep olur. Ne kadar doğru olduğu önemsizdir, kimse bunu kanıtlayamayacak ya da çürütemeyecek olduğundan hep doğru kabul ederim, herkes doğru kabul eder. Ama ben, garip bir tesadüfle karşılaştığım, beni kurtarıp kurtarmadığından, hatta çok daha kötüsünü yaşamama vesile olacak bir duruma sokup sokmadığından emin olamadığım bu adamı bir türlü anlayamıyordum. Onu okuyordum ama anlayamıyordum. Tahminler yürütüyordum ama her bir saniye sonrasında minik minik bütün tahminlerimi bilmeden çürütüyordu. Geçmişi, şimdisi, düşünceleri, hayatı, davranışları, her şeyi ama her şeyi bir gizemdi. Çözemiyordum onu. 

Bugün o karmaşadan, nöbetten ve hıçkırıklardan sonra kalkıp odasına çekilmiş, beni kesinlikle yanında istemediğini söylemiş ve birkaç saat sonra, aynen öyle, birkaç saat sonra tamamen farklı bir ruh halinde tekrardan aşağıya inmişti. Ya kendisini maskeler ardında gizleyen, yapmacık bir insandı ya da gerçekten de delinin tekiydi ama her türlü, ihtimaller ihtimalleri doğuruyor, yine her yönden çıkmaza sokuyor ve kendisini yine ama yine karanlıkta bırakarak kafamı karıştırıyordu.

Yaşananların etkisiyle durulmuş, şaşırmış ve anlamlandıramamış halde koltukta oturmakta idim aşağıya indiği vakit. Beni görür görmez yüzünde bir aydınlanma fark ettim, merdivenden hemen daha hızlı inerek yanıma geldi. "Vay, demek hâlâ buradasın. Kaçmış olabileceğini düşünmüştüm."

Omuz silktim yalnızca.

"Çok açım." diye mırıldandı, karnına gitti eli ve kafasını çevirerek mutfaktan yana baktı. "Yemek bir şeyler?"

"Hazırlıyordum. Yarım kaldı."

Bana döndü tekrardan, yaramazca bir ifade belirdi yüzünde ve gülümsedi. O zaman alt dudağının sol alt kısmında küçük, belli belirsiz bir ben olduğunu fark etmiştim. Bu kahverengi, fark etmek için dikkat isteyen ben, onun yüzünde sanki daha fazla kusursuz ayrıntı için varlığını sürdürüyordu. Uzanıp dokunma isteğini derinlerde hissetme sebebim ise, gülümserken beliren çizgilerinin çukurda kalan kısmında gözükmesiydi bu benin.

Uzanıp bileğimi tutarak kendini çekti ve kalkmamı sağladı. "Devam et o halde. Deli gibi açım diyorum. Sen ise burada oturuyorsun."

Bu neşeli halini sorgulamaya yeltendim bir an fakat bunu oldukça yararsız buldum çünkü hiçbir türlü onu anlayamayacaktım zaten. Yormadım kendimi ve peşisıra onunla mutfağa girdim. Birkaç saat önceki  mutfaktaki olaydan meydana gelmiş dağınıklık hâlâ daha olduğu gibi duruyordu. "Ne oldu buraya böyle?" diye sorguladı, kaşlarının çatıldığını fark ettim. O etrafa göz gezdirirken, onu geçip içeriye girmiş, ortadaki masaya yönelmiştim.

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now