8-) Kayıp

3.4K 289 82
                                    

Bölüm Sekiz

Bir gece iki gün.

Tam olarak burada varlığımı bir gece iki gündür sürdürmekteydim. İlk gece yaşanan o garip olaylardan sonra, sabahki nöbet ve sonrasında yaşanan konuşmamız dışında, beni bir süreliğine yalnız bırakmıştı salonda. Kendisi yukarıda odasına çekilmiş, yalnızca ses yapmamamı söylemişti. Bu nedenle başta koltuğa kıvrılıp biraz uyumuştum yorgunluktan ötürü.

Buraya geldiğimden beri zihnen olsun, bedenen olsun oldukça sıkıntılı bir süreçten geçmekteydim. İnsanlar, evlerinden ayrılıp da bir tanıdığının evinde kalınca dahi geceleri huysuzlanır, rahat uyuyamaz ve daima etraftaki farklılığa dikkat ederlerdi. İsteyerek yatıya kaldığın birinin evinde bile bu tarz huzursuzluklar yaşanabiliyorken, içinde bulunduğum durumda nasıl da rahat olabilirdim, pek emin değildim. Tam olarak, diken üstündeydim. Hiçbir salise onu unutmuyor, küçük bir dalgınlık anında dahi her an arkamda belirebileceğini, bıçağını bana doğrultabileceğini ve beni hemen oracıkta öldürebileceğini aklımdan çıkaramıyordum. Rahat bir uyku çekememiştim onca yorgunluğa rağmen. Bu yüzden sağ tarafımda kalan büyük camın ardındaki hava kararana ve dışarıda park halinde duran gri jeepe, içeriden gelen sarımsı ışık yansıyana kadar yalnızca arkama yaslanıp dinlenmeyi hedeflemiştim fakat istediğim gibi gitmemiş, yarı uyku yarı uyanıklılık halinde resmen bayılıp kalmıştım yorgunluktan.

Beni bu 'bayılma' halinden çıkaran şey ise hafif dokunuşlar olmuştu. Başta, uyku sersemliğiyle pek anlayamasam da gözlerimi hafifçe açınca burnumun ucunun neden kaşındığını anlayabilmiştim. O, yanıbaşımda ayakta duruyor, uzattığı parmaklarıyla burnumun ucuna dokunuyordu yüzündeki eğlenen ifadeyle. Gözlerimi az buz açıp da bunu idrak edebildiğimde ise sanki biri beni aniden cimciklemiş gibi yerimden oynayıp kafamı geriye çekmiştim.

Bana doğru yukarıdan gülümsemiş, ardından da önümden çekilip L koltuğun diğer kısmına, camın tam önüne denk gelen kısmına oturmuştu. Bu sırada eliyle açık olan televizyonu gösteriyordu. "Bak." dedi sırıtarak. "Birileri ünlü olmuş."

Açık olan televizyonda bir spiker konuşmaktaydı. Sağ üst kenardaki kutucukta duran resim ise benim resmimdi. Uzun zaman önce bir arkadaşımla çekildiğim fotoğrafı kırpıp yalnızca, beni, bu gülümsese de sanki hastalıklıymış gibi duran, dudaklarındaki kıvrılmayla gözlerindeki bayıklığın tezatlık yarattığı bu kızı koymuşlardı ekrana. Uzun düz saçlarımdaki birkaç tel özgürlüğünü ilan edip farklı yönlere doğru kıvrılmıştı fotoğrafta. Dudaklarımda belli belirsiz, çirkin, koyu bir ruj vardı fakat dağılmıştı. Tenim solgundu, sanki sararmış gibiydi. Göz kapaklarım koyu çıkmış ve beni olduğumdan da yorgun göstermişti fakat yine de mutsuz görünmüyordum. Sanki, yalnızca yorucu bir günün sabahı çekilmiş gibiydim.

Bu fotoğrafı görünce kendimi olduğumdan daha kötü hissetmeye başlamıştım. Neredeyse her gün haberlere çıkan o kayıp haberlerinden birinde benim de olmam, garip bir baskı yaratmıştı kalbimin üstünde. Hep böyle olurdu çünkü. Önce kayıp haberleri yapılırdı, birkaç gün veya hafta sonra ise cansız bedenleri bir köşeye terk edilmiş bulunurdu. Bir dahaki haber başlığında 'cinayet' yazmayacağını garantileyebilir miydim? Bana ihtiyacı olduğunu, beni kullanacağını dahi söylese de, gerçekten ona güvenebilir miydim? Bu kadar ani ruh değişimlerine sahip olan, belki de gerçekten deli olan bu adama nasıl güvenebilirdim zaten?

Az kalsın dolacak olan gözlerimi kırpmadan, dikkatle haberi izlerken, sanki şu ana kadar ses kısıkmış da hemen şimdi açılmış gibi, anca duyabilmiştim spikerin konuştuğunu.

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now