14-) Onun Şeytanları

2.5K 225 75
                                    

Bölüm On Dört

Kolay kolay korkan biri değilimdir. Küçükken de böyleydim; her zaman herkesten daha az korkar, daha az tepki verir, daha az umursardım. Belki de bunun sebebi küçükken insanların en çok korktuğu şeylere inanmamamdı. Şeytanlar mesela. Onlardan hayatım boyunca hiç korktuğumu hatırlamam çünkü var olduklarına hiç inanmadım. Anlatılan mitler bana hiç inandırıcı - hatta belki de korkutucu- gelmiyordu o zamanlarda bile. Oldukça sıkıcı şeylerdi benim için. Kırmızı korkunç bir ten, boynuzlar, fırıl fırıl dönen yabani gözbebekleri, sivri ucundan kan damlayan dişleri... Yeterince inandırıcı ve yeterince korkutucu olmamıştı benim için hiçbir zaman.

Fakat şimdi karşımda duran adam, küçükken inanmadığım bu gülünç mitin kanıtı gibiydi. Cehennemin çok derin köşelerinden kaçıp kurtulmuş bir şeytandan farkı olabilir miydi?

O da bir Cehennem Zebanisiydi. Onlardan biriydi.

Onu gördüğüm andan itibaren kaskatı kesilmiş bir haldeydim. Ne yapmam gerektiğini bilmeden, öylece onun o korkutucu bakışlarını seyretmekteydim. Artık bodrumdan gelen sesler kesilmişti. Arkasında duran açık bodrum kapısının ardından iniltiler, bağırışlar, küfürler, yalvarmalar duyulmuyordu. Geceye yalnızca sessizlik hakimdi fakat çoğu zaman huzurlu bulduğum bu sessizlik, şu an ürkünç bir melodiden başka bir şey değildi. Arkamda açık duran kapıdan esen soğuk rüzgar kadar titretiyordu bu sessizlik beni. Tüylerimi diken diken ediyor, nefes almadan dudaklarımı birbirine bastırmama, tırnaklarımı avuç içime batırmama sebep oluyordu.

Bana bakmayı sürdürürken ve aramızdaki bu sessizlik sonsuza dek sürecekmiş gibi gelirken, nihayetinde ilk konuşan o oldu. "Öldürdüm." dedi yalnızca. Bir şey dememi, herhangi bir tepki vermemi bekledi fakat ben istifimi bozmadım. Onun beni izlediği gibi, ben de onu, fakat sessizce, uzunca ve de derin derin nefesler alarak izlemeye devam ettim. Etrafı saran loş ışık, onun gözlerinin her bir karışımda dolandığını görmeme izin veriyordu; fırtına sonrası sessizliğine şahit olmama, bu duygu değişimlerinin en olduğu anlardan yalnızca bir tanesini izlememe olanak sağlıyordu.

"Bir şey demeyecek misin?"  diye sordu bu bekleyişinin ardından. Sesi hayal kırıklığına uğramışçasına bir boğuklukla ulaşıyordu kulaklarıma.

Derin bir nefes almak zorundaymışım gibi hissettim kendimi ve akciğerlerimi, bu anlamlandıramadığım bunaltıcı, ürkütücü havayla doldurdum. Birkaç küçük adım attım, ne demem gerektiğini düşünmeye başladım. Duruşu, bakışı, davranışları asla normal değildi. Birden delirecekmiş gibi duruyordu, bu yüzden cevabımı düşünerek vermem gerektiği hissiyatına kapılmıştım.

Bakışlarımı kaçırmayı denesem de odağım yine de onu buluyor, dikkatimi dağıtacak, beni agresif sözler söylemekten alıkoyacak bir çare düşünüyordum. En sonunda dudaklarımı araladım. "Neden?" diye sordum yalnızca.

Birkaç dakikalığına tekrardan sessizliğe gömüldük ikimiz de. Bu sırada düşünüyordu çünkü pişman olmalıydı. Yoksa çok da hevesle bodruma götürüp öldürdüğü birinin ardından neden bu hale bürünürdü ki?

"Kendimce sebeplerim var-" diyordu ki sinirle böldüm onu yine kendime engel olamayarak.

"Ne tarz bir sebebin olabilir?" Kendimi frenleyememiş, bunu, çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla yüksek sesle söylemiştim aniden. Amacım, nabza göre şerbet verip önce istediğim cevapları almak, sonrasında da bu ürkünç geceyi sağlam bir şekilde atlatmaktı fakat hayatımın hangi döneminde düşüncelerimi yalnızca içimde tutabilmiştim ki?
Öfkeyle devam ettirdim: "İş yerinde sana karşı çıkan, seni sinir eden biri miydi yoksa? Ah! Ne kötü! Ne de büyük bir suç işlemiş öyle!"

Masum CinayetlerМесто, где живут истории. Откройте их для себя