45. Burası Ayrılık Korkusu

648 108 80
                                    

İyi okumalar...

Burası (Lise)
Ayrılık Korkusu
45. Bölüm

Masalları kim, nereye koymuş? Kim saklamış ta, kim bulmuş... Oysa herkes gözünü açar açmaz bir hikâyeye doğmuş ve kahraman olmuş.

Bunun gerçek bir hayat ya da kapaklar arasına alınmış bir masal kitabı olduğu kimin umurunda olur.

Herkes doğar, güzelce ve içine sinerek yaşamak ister. Hiç kimse son bir arzu daha kalmadan, kendi dünyasının dibini sıyırmadan diğer tarafa gitmek istemez.

Bu yüzdendir ki tüm çabalar; boşuna olsun ya da bir amaca uysun sadece bir sonuca kavuştursun isterler.

Herkes hayatı bir tarafından tutmuş kendi dilinin algılayacağı kadar tadarken ağzına gelen ekşilik için sızlanması ve üzülmesi normal karşılanmalı. Hele bir de çocuksa bırakın hayattan tat alamadığında ayaklarını yere vurarak ağlasın. Bırakın kaderden ne istiyorsa, yakasına yapışıp alsın.

Uzay, ablasının odasının kapısına gelip girebilmek için cesaretini toplamaya çalıştı. En son ki kavgaları iki kardeş için iki gün sonra unutulacak bir meseleydi. Fakat Uzay bu konuda haklı çıkmak ablasına karşı başını eğmemek için ayak diretiyordu.

Senaryolar ya da sahte durumlar düşünerek odaya girmek için kıvranırken birden bunların hepsinden kendini sıyırıp sinirle odaya daldı.

Gözlüklerinin her an burun ucundan düşme tehlikesi yaşamasına rağmen oralı olmayan ablasını bilgisayar başında buldu. Bunu umarsamadan direk konuya girdi.

"Siz bugün Ufo ile nereye gittiniz?"

Güneş yavaşça sandalyesini kardeşine doğru döndürdü. Gözlüğünü işaret parmağı ile yukarı iterken monoton bir sesle konuştu.

"Çık, tekrar gir."

Uzay bıkkınlık ile omuzlarını düşürüp odadan çıktı. Derin bir nefes alıp sakince kapıyı çaldıktan sonra girdi.

Beklenti ile "Oldu mu? " diye sordu. Yelkenleri indirme taraftarı değildi. Gemisinde korsan bayrağı ile ablasının sularına girmek istemişti. Ama ondan yaşça büyük olduğu için mi yoksa tecrübe nedeniyle mi bilmiyordu, ablası hep baskın çıkıyordu.

Güneş memnun bir şekilde başıyla onaylamak için aşağı yukarı salladı. "Evet. En azından dingonun ahırı olmadığını fark etmiş oldun."

Uzay sorusunu yineledi. "Siz Ufo'yla bugün nereye gittiniz? " Neden bunun dışında tutuldu öğrenmek istiyordu. 

Güneş gözlüğünü çıkarıp, iz yapan burun kemerini ovdu. "Ufuk söylemedi mi?"

Uzay sorusuna neden cevap vermek yerine onu yeni soru ile sınıyordu anlamadı. Sadece cevap verse olmaz mıydı, neden bu kadar zor bir insan olmak zorundaydı? Sırf bu yüzden Uzay istediğini elde edebilmek için onun suyuna gidiyordu.

Kısıp bir sesle meydan okumadan ve çekinerek konuştu. "Hayır, sormadım ona."

Güneş mantıklı bir o kadar da can sıkıcı bir şekilde kardeşine acımasızca yardım etmedi. "Peki, ben neden söyleyeyim? Ona sor."

Uzay isyan bayrağını asmakla kalmadı, kendini tutamayıp kendi içindeki gemileri yaktı.

"Ne bu şimdi? Geçen seferde Aslıgile geldiğinde sadece onu alıp döndün. Bugün de bir yere gittiniz. Ne oldu? Onun ablası olmaya mı karar verdin!"

Bağırması ve kollarına sahip olmayıp hararetle etrafta sallaması ablasının canını sıktı. Yine tonunu değiştirmeden ona arkasındaki kapıyı göstererek emir verdi.

BURASI LİSEWhere stories live. Discover now