24.Burası Kırgınlıklar

795 171 166
                                    

Burası Lise
Kırgınlıklar
24. Bölüm

Dünya böyleydi; tersine giden bile kendi düz yolunu bulabilirdi.

21.Yüzyıl'ın satıcılarının ve dilenciler giremez levhasına takılıp içeri alınamadığı dönemde doğru ve yanlış kirada oturuyordu. Çünkü insanlar bunların BYÖ (Bölücü Yargı Örgütü) mensubu olduklarına oysuzlukla karar vermişti. 

Doğru ve yanlış: İnsanların tamamen şahsi yargılarından ve menfaatlerinden, diğerlerine ön yargı silahı imal ettiği saptanılmıştı. Kısa zaman için kanıtlar elde edilerek gün doğumunu seven polisler tarafından şafak operasyonu ile bölgeden uzaklaştırılmıştı.

Bölgesel cirit yarışlarında at koşturanlar 'kendi doğrularım' ve rakibi 'kendi yanlışlarım'dı. Yağız Efe yanlış bir şey yaptığını sezmemişti. Sadece Jotunheim'ın, Güneş olmadığı yalanına odaklanıp ardını hesap etmedi.

O tek şeritli bir yalanda varacağı noktayı düşünüp nasıl gideceğini umursamazdı. Hâlâ daha Jotunheim'ın kimliğinin açığa çıkmadığına göre kendini kötü bir şey yapmış bulmuyordu.

Güneş sesindeki kızgınlık ile hesap sordu. "Nasıl böyle bir şeyi söylersin?"

Bunun için kendini savunmaya geçebilir. Olağan bir çirkeflikte bulunup zeytin yağını haset ettirebilecek şekilde üste çıkardı. Ama ağzını açtığında Güneş onun bileğinden tutup yürüttü. "Çabuk gidip düzeltelim bu meseleyi."

Merakla onları izleyenlere yaklaşırlarken Yağız Efe kendi çıkar tartısını hesap etmek istedi. "O zaman bir tane döner al. Onca yalan söyledik, dürüstlüğümüz zayıfladı azıcık onu besleyeyim."

"Sus, hiç konuşma sen. Hemen gidiyoruz. Diğerlerine de bir şey söyleme."

Buna söz veremezdi zira ondan alamadığı döneri dedikomanya (Dedikodu manyağı kişiler) kankiştoşkolardan kantin tostuna çevirirdi. Bilgi, elbet bir olay ya da şahıs tarafından ihtiyaç duyulacak evrensel açlıktı. Yağız Efe onunla doyurduğu kadar doyardı.

Diğer çocuklar hemen öne atılıp ne olmuş diye sorsa da Güneş "Önemli değil, boş yapıyor işte." dedi. Buna pek inanmadılar yine de  Güneş'in üstüne gitmediler.

Anahtarlar sadece kendi kapılarını açardı. Israr ve rüşvet onu değil Yağız Efe'yi konuştururdu.

Arabaya bindiklerinde dört çocuk arkada sıkıştılar. Ufuk hemen şikayet edip "Paramızla rezil oluyoruz efenim. Bu nedir ya?" diyerek huysuzlandı. Yağız Efe daha rahat edecekleri için koltuktan kalkıp Uzay'ın kucağına oturdu. Merakla söylenen arkadaşına döndü. "Sen Guneş aplaya para mı veriyorsun?"

"Yo canım, ne münasabet." deyip kafasını salladıktan sonra kıkırdayarak "Ama veriyormuşum gibi davranıyorum." dedi. Minnet duymayıp üstüne birde ezici davranmaya çalışan Ufuk kendini başarılı sayıyordu.

Her ne kadar on beş yaşında bir çocuk olursa olsun, duygularda altta kalanın canının çıktığını biliyordu.

Okula geldiklerinde Güneş hepsinden önce indi. Okulun matematik öğretmeni ve öğrencileri sarsak hareketlerle yavaşça indiler. Uzay derin bir iç çekip okul binasına baktı. "Yine geldik Çilehane'nin Zulüm Köyüne."

Yağız Efe derttaş arkadaşının omzuna kolunu attı."Uzi ben okulla aramdaki ilişkiye heyecan katıp bir daha gelmemeyi düşünüyorum."

Uzay bir kızdan bahseder gibi konuştu. "Okul öyle senin bildiklerine benzemez. O bitti demeden bitmez. Valla cıngar çıkartır."

BURASI LİSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin