3.6

2.3K 287 277
                                    

Chifuyu

Odayı belki de milyonuncu defa turlayan Keisuke yüzünden başıma sancılar saplanıyor, savurduğu sözcükler göğüs kafesimi sıkıştırıyordu.

"O piçi indireceğim," diyordu sayıklarcasına. "Eminim ki ondan daha iyi yönetirim Toman'ı."

Altın kan meselesine dek, Mikey gayet iyi davranmıştı bana. Kafası yerindeyken, tatlı biriydi ve ona saygı duyuyordum. İyi bir liderdi. En azından, çoğu zaman.

Yine de... çenemi kapalı tutacaktım. Öfkeli bir Keisuke, gerçekten de çok tehlikeliydi ve durduk yere dayak yemek istemiyordum. Kanımın tek bir damlası bile, kemiklerimi kolayca kırmasını sağlıyordu.

Kabullenmek istemesem de, Hanemiya haklıydı. Kanımın verdiği gücü kaldıramıyordu Keisuke ve bedelini de bana ödetmekten çekinmiyordu. Ona azıcık bile diklensem, beni mahvediyordu zalimce.

Aylar önceki sevimli, hoşlanmaya başladığım çocuğu, gerçekten de çok özlüyordum. Beni eskisi gibi aşkla öpmeyi bile bırakmıştı son zamanlarda.

Sertçe kavradı kolumu. "Sikik kafanı neyle doldurdun da dalgınlaştın? Bizim için savaşmak üzereyim ve senin yediğin boka bak." Teması güçlendi, parmakları derime saplandı. "Siktiğin ucuz sürtükleri mi özledin yoksa?"

Tüm otoritemi toplayıp temasından kurtuldum ve soğuk bir bakış attım, öfkeden yanan gözlerine. "Beni kışkırtma, Kei. Seninle dövüşmekten hoşlanmıyorum."

Boğazıma yapışıp tısladı. "Kendine gel, kahrolası. Dengim değilsin."

Bileğini yakalayıp basitçe ters çevirdim ve şokla donuklaşan ifadesine bakmamak için başımı öne eğdim. "Dedim ki, beni kışkırtma!"

Onu incitmekten hoşlanmıyordum. İçimdeki bi' parça, belki de vicdanım, onu sadece ve sadece korumam gerektiğine inanıyordu. Kontrolümü yitirip onu gereksizce kahrettiğim her bir sefer için hâlâ çokça pişmandım.

Alt dudağımı kemirdim. "Bana karşı tam olarak ne hissediyorsun, Kei?"

Kırılan bileğini tutarak oturdu yanıma ve acıyla homurdandı. "Ne demeye çalışıyorsun?"

Kolumdaki çürüklere kaydırdım bakışlarımı. "Beni mi yoksa kanımı mı seviyorsun?"

Öfkesinin yakıcılığı, soluğumu kesmişti. "Sikik sorular sorma bana, Chifuyu. Manjiro piçine neden meydan okuduğumu sanıyorsun ki?"

Takemichi, Keisuke'nin dövüş talebini büyük bir sakinlikle karşılamış ve zaman kaybetmeden de sevgilisine iletmişti. Güneş batmadan yarım saat önce gerçekleşecekti düello ve yaklaşık bir saat kalmıştı. Kazanan, Toman'ın ve beni elinde tutacaktı.

Sikik bir pazarlık malzemesine dönüştüğüm için bile sonsuza kadar nefretle anabilirdim geberttiğim annemi. Lanetli bir çocuğu doğurmuş, vampir dünyasının da amına koymuştu.

Çenemi kavrayıp gözlerine bakmaya zorladı. "Kanını içmezsem kazanamam. Kaybetmemi istemezsin."

Tam olarak ne istediğimi bile çözemiyordum. Ölmeyi ve tüm bu kaostan sonsuza dek kurtulmayı diliyordum umutsuzca. Tanrım, çok yorulmuştum...

Kolumu uzattım. "İstediğin kadar emebilirsin."

Bakışları yeniden karardı ve kırık bileğine aldırmadan, sırt üstü uzanmamı sağlayıp üstüme çıktı. Ağırlığı eziyor, siyah saçı boynumu huylandırıyordu.

"Siktiğin rezil sürtüklere benzemem, Chifuyu." Dişlerini boynuma sürttü. "Aptal bir zavallı gibi korkmayı kes. Kanının tadı acılaşıyor yoksa."

Onu itebilir, bedenindeki her bir kemiği kırabilir ve aklını başına toplamasını sağlayabilirdim ama... yapmayacaktım. Savaşmaktan yorulmuştum. Hiçbir sikime yaramıyordu direnmek. Tek bir kıvılcım, piçleşmesine yetiyordu.

Derime saplanan dişleri yok sayarcasına tavanla bakışıyor, zihnimi mutlu anılara boğmayı denerken tek bir güzel kare bile bulamıyorum. Beni işaretlemeden önceki randevularımız hariç yani.

İçimi ısıtan, utangaç gülüşünü anımsarken sımsıkı kapatmıştım gözlerimi. Beni nazikçe öpen çocuk, nereye gitmişti? Bana altı çizili kitaplar hediye eden çocuktan geriye ne kalmıştı? Boynumu parçalayan herifin hangi zerresi, o çocuğa aitti?

O çocuğu herkesten daha fazla önemsemiş, kendimi ona adamıştım ve o belki de bir daha asla geri dönmeyecekti.

Bana zulmeden herif, o çocuğun hayaleti bile sayılmazdı.

Gözyaşlarım, yanaklarıma dökülünce duraksamıştı. Dudakları ve çenesi, benim kanımla kaplıydı. "Canını mı yaktım?"

Gözlerimi kırpıştırdım. "Toman'ın başına geçersen eskisi gibi olabilir miyiz, Kei? Yaz tatilindeki halimize dönebilir miyiz?"

Kaşlarını çatıp dudaklarını yaladı. "Ezik bir piç olmaya geri dönecek değilim." Daha fazla ezdi bedenimi. "Bana hükmettiğin günleri mi özledin yoksa?"

Boynumun acısı, ruhumdakiyle yarışamazdı. "Hayır, öyle değil. Randevuya çıkmayı falan özledim."

Alaycı bir bakış attı. "Siktiğin kızlarla karşılaşmayı özledin yani." Saçımı sertçe çekti. "Benim olduğunu unutmaya cürret etme."

Ne yaparsam yapayım, ondan başka hiç kimseyle ilgilenmediğime inanmayacak ve geçmişimi yüzüme vurmayı kesmeyecekti. Bir hiç uğruna kendimi paralıyordum anlaşılan.

Karşılıklı işaret bağı, bizi mahvetmişti... Çok daha güzeldik eskiden...

taslaklarım silindiği için yeniden yazıyorum ve cidden leş bi durum...











vampir trajedisi || tokyo revengers Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz