☀️2.BÖLÜM☀️

4.5K 287 276
                                    

Bilgilendirme:

X harfi Kürtçede gırtlaktan okunur. Hırıltılı h olarak telaffuz edilir(Arapçadaki خ gibi). Örneğin; Xezal(Hezal), Xwede(Hudi)...

☀️☀️☀️

'Bir rüzgâr okşar önce teni, sonra yıkar koskoca bedeni. Bir kâbusun ortasında hapsolmuşum dünden beri. Razıyım, önce okşa, sonra yık bedeni. Yeter ki ayılt artık beni.'

Gözümü yine ağlayan oğlumun sesiyle açtım güne.

"Kerem Bey, uyandırma servisi," diye mırıldandı İshak yastığa dayadığı yanağıyla.

Dediğine gülerken sabahlığımı üzerime alıp beşiğe yaklaştım. Kerem'i çoraplarını çıkardığım ayaklarını tutmuş ağzına çekerken gördüğümde gülümsemeden edemedim. Şu ısrarı karşılığında bir kardeşi olduğunda huysuzluk ederse poposuna acımadan şaplağı indireceğimi ona söylesem anlar mıydı bilmiyordum ama emzirmeyi yavaştan kesip ek gıdayı arttırınca uyum sağlayacak kadar uslu bir çocuk olmasını diliyordum.

Eğilip beşiğimden onu alırken İshak kalkıp duşa girmişti. O çıkana dek biraz emzirdim. Karnını sütle tamamen doyurmak istemedim için biraz şebeklik yapıp memeden kopardım. Isırmayı ihmal etmemişti. Altını temizleyip, üzerini değiştim. Duştan çıkıp giyinen babasına emanet edip banyoyu ben devraldım. Tabii yarım saat bile kalmaya hakkım olmamış, oğlumun sesiyle hızlıca çıkmak zorunda kalmıştım. Emdiği süt yeterli gelmediği için huysuzluk edeceğini biliyordum. Hızlıca giyinip saçlarımı kurutamadan örtümü kafama geçirdiğim gibi mutfağa geçtim. Mama için biberonu hızlıca hazırlarken bir yandan da çayı koymuştum. İshak oyalama işinde başarılı çıkmıştı neyse ki mama ılıyana kadar kahvaltıyı da hazır etmiştim. Mutfağa giren kayınvalidem laf edecek bir şey bulamadığı için sessiz kalırken ben biberonla odama dönmüştüm.

"Anası kurtar beni," diyerek parmağını ısıran Kerem'i gösterdi İshak.

Gülerek yanlarına oturduğumda duyduğum yırtılma sesiyle değiştirmeyi unuttuğum çarşafın ortadan ikiye tamamen yırtıldığını anlamıştım.

İshak sese gülerken ona aldırış etmeden oğlumu aldım kucağıma. Kerem biberonu kabul etmekte hep mızmızlanır, biraz tadını alınca susardı. Yine öyle olmuştu. Üstüne bugün tam da doymamıştı.

İshak, Kerem'in çorabını sıyırıp ayaklarını öptü birkaç kez. Sonra öpmek yetmemiş gibi derin derin soludu. "Evlat kokusu cennet kokusu derlerdi de cennet kokusu ne hoş demezlerdi. Ben bu kokuya ölürüm."

O kadar haklıydı ki. Kendi çocuğum diyedir belki diye düşünüyordum. Kokusu beni mest ediyordu. Oğlumun kokusunu içime çekerken İshak komodine uzanmıştı. Ondan yana bakmadığım için ne aldığını göremesem de önüme uzattığında bir ışıltı aldı gözümü. Başımı kaldırdığımda bir tektaşın ışıltısı olduğunu anlamıştım. "İshak?"

"Zühre'm?"

"Bu ne?"

"Yüzük."

Yüzük olduğunu görebiliyordum. "Sen de ne işi var? Yoksa Efkan işi..."

"Hayır, hayır," diyerek teorimi çürüttü hemen. "Ben sana aldım."

"Bana mı? Neden?"

"İkinci evlilik yıldönümümüze iki ay kadar var ama dün teslimattan sonra dönerken kuyumcuda gördüm. Dedim şimdi alayım. Günü gelince veririm."

"Neden şimdi peki?" derken yüzüğe bakmaktan kendimi alamıyordum.

"Çünkü bugün gözüme öyle güzel görünüyorsun ki dayanamadım," diyerek yüzüğü kutudan çıkarttı. "Uzat elini."

Akşam GüneşimWhere stories live. Discover now