☀️36.BÖLÜM - Part 2☀️

2.3K 224 315
                                    

Geldim, geldim. Siz de geldiğinize göre hoş geldik, hoş bulduk. Hepinizi öpmüşüm 😘😘

Neredeyse 90K olmak üzereyiz 🥹 Finalden evvel 100K olduğumuzu görür mü bu gözler? Hadi inşallah diyelim 🙏🏻

Keyifli okumalar 💃🏻

☀️☀️☀️

Zühre'nin dudaklarından dilime değen gözyaşının tadı gecemin tadıydı. Onlarca derde akan gözden sevince düşen bir damlanın tadı günümün tadıydı. Zühre'nin ıslak dudakları benim ömrümün tadıydı.

O tada doyacağımı sanmak ise asrın hatasıydı. Birkaç saniye sürmedi, içeriden ağlama sesi yükseldi.

Zühre çekti dudaklarını ilk. "Mir," dedi. Az evvel dudaklarıma değen dudakları üç harf için öyle de güzel hareketlendi.

Uzak kalamadım. Zühre'nin dudaklarına bir öpüş kadar geri döndüm. Şaşırdığını yarıda kalan nefesinden anladım. Aralıktı dudakları hâlâ. O aralıktan da sızıp öpmek istedim. Mir'in sesine eklendi bir ses daha. "Kerem," dedi Zühre bu defa. Kapandı dudakları. Bir öpüş alacağım kaldı.

Geri çekildiğimde Zühre'nin gülümseyecek gibi kıpırdanan dudaklarında takılıydı gözlerim. "Bizim çocuklarımız var Memet."

"Mesela. Duyuruyorlar kendilerini."

Sırf onu güldürsün diye dediğimi anlamışsa da hoşuna gitmiş olacak devam ettirdi. "Mesela. Hâlâ ağlıyorlar."

Biraz daha baksam ıslak toprak kokusu atacaktı gözlerinden üzerime. Ağlamalar dolu bir şişlikle öyle de sırılsıklamdı kahveleri. Parmaklarımla sildim akıp dememişlerin bıraktığı izleri. "Mama hazırlamak mı gerek?"

"Bakalım açlar mı?"

Gaz lambasını yerden alarak doğruldum. Zühre'ye uzattım elimi. "Bakalım." 

Elimi tutup kalktı. O sıra ağlama sesleri iyice artmıştı. Karşı odaya geçerken Zühre'nin adımları telaşla hızlanmıştı. Aralık kapıdan girdiği sordu. "N'olmuş? Geldim, geldim." Çocuklar aynı anda susmuşlardı. İçeri lambayla girdiğimde ikisinin de uzandırdığımız yerde olmadığını görmüştüm.

Mir nasıl çabalamışsa kendini yüzüstü döndürmüş, örtünün altından çıkmıştı. Kerem ise muhtemelen Mir'in ağlamasıyla kalkıp emekleyerek uzaklaşmak istemiş, örtüye bacakları dolanmış şekilde halıya inmişti. Bir eli kendini kurtarmak için örtüyü çekiştirirken, altında kalan uçları çıkarmayı akıl edemediği için daha çok ağlamıştı.

Zühre'nin sesiyle sustukları gibi ağlamaya da birlikte döndüler. Zühre yanlarına varıp Kerem'i dolandığı örtüden çıkardı. Kerem bu kez ona dolanıp kucağına çıkacakken ben de yüzüstü dönmüş Mir'in yanına varıp sırtüstü çevirmiştim. Sustu hemen. Minik elleriyle ovuşturduğu gözlerini uyandığına ikna etmeye çalışıyordu sanki.

Kerem ise ağlamayı bırakacak gibi değildi. "İki dakika için nasıl perişan etmişsiniz kendinizi. Maşallah(!) size maşallah," diye azarlarken sarılıyordu Zühre. "Pişt... Pişt..." Sırtını sıvazladı korkusunu dinsin diye. Baktı susturamıyor, battaniyeyi havaya kaldırıp azarlar gibi konuştu. "Ah! Benim oğlumun bacaklarını tutmak sana kalmış? Niye bırakmıyorsun bana gelsin? Ah battaniye ah!"

Kerem başını kaldırıp battaniyeye baktı. Kıpırdamadan durduğunu görünce geri Zühre'nin boynuna koydu başını. Ağlamaklı devam etti mırıltılara.

Zühre örtüyü bırakıp Kerem'i sardı geri. Sağa sola salladı. "Tamam, tamam, bitmiş. Bak anne gelmiş." Kerem'in ağlaması azalmışsa da ısrara dönmüştü. Zühre bacaklarını ileriye uzatıp kendini sırt üstü bıraktı döşeğe. "Ah Mir ah!" dedi bir de ona kızacak gibi. "Abiyi sen mi uyandırmışsın? Yoksa uyanma saati sanmışsın?" Bunu söylerken Mir'e değil bana bakıyordu. Kaş gözle bir şeyler anlatır gibiydi. Anlamadım. Kerem'i göğsüne yatırdığı eliyle okşarken öteki eliyle Mir'i yamacına çekti. "Uyku saatidir bu. Biz uyuyacaktık Mir. Niye kaldırdın bizi? Ah," diye hayıflanırken bu defa oynayan kaşı gözü örtüyü işaret ediyordu, anladım.

Akşam GüneşimWhere stories live. Discover now