☀️35.BÖLÜM - Part 1☀️

3.8K 234 621
                                    

İki part atayım dedim iki part yazdım. Sonra ayrı ayrı düzenlemeye vakit bulamam diye birleştirip uzun bir bölüm yapayım dedim. Yaptım. Problem yok 😂 Helali hoş olsun. Şimdiki beş gün bütlerim var. (Evet bütlerim 😒) Çünkü asla peşimi bırakmayan bir okul var. İki haftadır makale ödevleri arasında yazdım bu bölümü de. Şimdi şu beş sınavı bitireyim de her gün bölüm yazdığım günlere dönelim. (Yeter da bıktık ya bıktık!) Neyse hadi yorumlarda buluşalım.

Keyifli okumalar!

☀️☀️☀️

Akşamın karanlığı yolları iyiden iyiye daraltmıştı. Ara sokağa da girince aracı yavaşlatmıştı Memet. Ağır çekimli sallantıyla kendimi beşikte gibi hissediyordum bu yüzden. Bu beşik hali uykumu tetiklemek yerine beşikte bıraktıklarıma varacak olmanın hevesiyle beni daha da ayıltacak oluyordu. Öyle ki Gulazer halanın evini ötede gördüğümden beri emniyet kemerini iki elimle tutarak yerimde dikleşmiştim. Hani ev giderek yakınlaşıyor olmasa Memet'e arabayı durdurmasını söyleyip yürüyerek gitmek isteyecektim.

Arabanın ışığı Gulazer halanın evinin önünü aydınlattığında aralık kapıda bekleyenleri görmüştüm. Bendeki telaşlı hevesin aksini bulmuştum gördüğüm her bir yüzde.

Annemle Esme kol kola girmiş, birbirlerine dayanıyor gibilerdi. Hemen yanlarında Gulazer hala tek başına, ellerini belinin iki yanına dayamış duruyor. Zelal ise halasının bir adım ardında ellerini belinde birleştirmiş, boyu kısa olmamasına rağmen parmak ucuna yükselerek aracın içinden bizi seçmeye çalışıyor gibiydi.

Halanın evinin karşısındaki evin bahçe duvarına sırtını dayamış Baver. Hozan da dirseğini abisinin omzuna yerleştirmiş, tek bacağını geriye kırmış aynı duvara yaslı bekliyordu.

Hepsi bizi bekliyor. Geleceğimizi haber aldıklarından beri oradalar gibi karşılamaya hazır, hep beraber.

Daha araba durmadan kemerimi çözüşüm bundandı. Arabanın duruşuyla motorun kapanma sesini beklemeden kapımı açmak için elimi atışım hep o heyecandan. Kapıyı itip açacakken Hozan'la Baver benden evvel davranmış, kapımı ardına dek açmışlardı.

Hozan bir elini arkasında kıvırıp öne doğru eğildi abartı bir selamlama faslını başlatmak üzere. Daha ben ne yaptığını soramadan peş peşe sıraladı kelimelerini. "Yeğenlerimizin anası, ailemizin kıymetlisi, abimizin yüreği, dramatik yengemiz, pek sevgili Merxas gelini Zühre Hanımefendi... Gözümüz yollarda, gönlümüz..."

Baver tuttu ensesinden "De dirêj neke*(De hadi uzatma)," diyerek önümden aldı kardeşini. Geniş bir gülümsemeyle Hozan'ın yerine geçmişti. "Yenge Hanım maşAllah ev çi bedewî ye?*(bu ne güzelliktir?) Allah rızası için buyurun, teşrif edin hanemize."

Bir Hozan'a bir Baver'e baktım. Solgun yüzüme sanıyorum biraz utancın kırmızılığı yerleşmişti renk diye. Böyle bir karşılama beklemediğimden ne diyeceğimi şaşırmıştım. "Çocuklar nerede?"

Sorumun cevabı hep bir ağızdan birbirini bulan kahkahalar olunca oturduğum yerde irkilmiştim. Esme, Zelal, Baver, Hozan, hatta annemle Gulazer hala. Hepsi birden gülüyordu. Bir an ne dediğimi sorgulayacak oldum. Çocuklarımı sorduğuma emindim. Neye güldüklerine anlam veremesem de gülmelerine gülümseyecek oldum. "Ne oldu? Niye güldünüz?"

"Onca kelimeye karşılığın bu mu yenge? Asla şaşırtmıyorsun insanı," diyen Hozan açıklayacak gibi arabaya dayamıştı bedenini. "Sana güldük çünkü daha araba sokağa girdiğinde dedim ki bu kadının ilk sözü çocuklar olmazsa benim adım da Ozan değildir."

Esme konuştu bu defa. "Değil ki zaten." Kimseden onu onaylayıcı söz çıkmayınca sordu. "Değil, değil mi?"

"Değil tabii ki. Kimlikte H yok. Ozan yazılı," açıklamasını Zelal yapmıştı.

Akşam GüneşimWhere stories live. Discover now