7. Bölüm

24.9K 1.6K 116
                                    

İki gün içinde yeniden bölümle geldim. Yazdıkça heyecandan çıldırıyorum, her karakterimi elbette çok seviyorum ama onların bu halleri içimi sıcacık ediyor.

Keyifle okumanız dileğiyle, oy verdiysek yorum yapmakta anlaşalım.

🍂

Arabayı otoparka bıraktığımızda Alparslan otoparktaki görevliyle konuşmak için bana başıyla işaret edip küçük kulübenin yanına ilerledi. Ben de sanki telefonda önemli işlerim varmış gibi boş boş bakındım bir süre. Alparslan konuşması bitince yanıma geldi de beraber yürümeye başladık kuyumcuya doğru.

"Normalde yüzük takmak serbest mi askerlere?" dedim merak ettiğimden. Ben bilmezdim öyle çok askerlikle alakalı şeyleri. Çevremde de asker olan birileri olmadığından merakta etmemiştim bunca zaman.

"Değişiyor. Karargahta takabilirsin de görevde asla. Görevde, kendi adını bile kullanmak tehlikeli olabiliyor. Göreve giderken dolabıma kaldıracağım. Ne zaman dönecek olursam evime, o zaman ait olduğu yer parmağımmış gibi takacağım hemen."

En ince ayrıntısına kadar anlatıyordu ki bunları bileyim ve ona duyduğum güven sarsılmasın. Ben bunu bildiğimden sebep sadece hayır demediğini, uzun uzun anlatışını saygıyla ve gururla karşıladım. Alparslan geçmişte yaşadığı şeyleri tekrar yaşamak istemiyordu haklı olarak. Gerçek bir evlilik değilse bile bizim aramızdaki, saygı ve güven  bâki kalsın diyeydi bu çabası.

"Ben de cüzdanımın içine bırakırım gündelik yaşamımda. Ailenle görüşürken taksam sadece, kırılmazsın değil mi?"

"Neden kırılayım," dedi bizi bir sokaktan sola doğru döndürdü yürümeye devam ederken. "Tanıdıklar varken parmağında durması yeterli."

Buna da sevindiğimi tuttuğum nefesi bırakırken anladım. Alparslan burada yokken ve ailesiyle birlikte değilken yüzüğü takacağımı söyleyip takmasam asıl o zaman aramızda kurulmaya başlayan güven yok olurdu. En başından peşin peşin konuşmak en iyisiydi. Hem kim sahte ve anlamları boş olan yüzüğü her anında takardı? Alparslan bile sadece buraya geleceğimde takacağım diyordu.

"Sade bir yüzükte anlaşalım. Öyle pahalasına falan da hiç gerek yok. Orada yeni tanışmış iki insan yerine evlenecek iki insanı canlandıracağız milletin yanında yüz göz olmayalım."

Alparslan sözlerime güldü ama cevap vermedi. Cevap vermesine gerek kalmadan o kadar büyük ve şatafatlı dükkanların yanında daha küçük olan bir dükkana girdi. Ben de peşinden girdiğimde içeride müşteriye dair kimse yoktu. Bir tane gençten bir çocuk vardı, elindeki telefonuyla bir şeylere bakıyordu zannımca.

"Arif, Nazmi abi buralarda mı?" dedi Alparslan.

Ben burasını tanıdığından bildiğinden buraya geldiğini anlayınca duruşuma dikkat etme gereksinimi gördüm. Ne olursa olsun onun tanıdığı herkese bu oyunu oynayacaktık ve kimseye karşı en ufak bir açık verme gibi derdim olamazdı.

"Alparslan abi? Ustam arkada, hoş geldin abi!" Tezgahın içinden çıkıp yanımıza gelince hemen sarıldılar birbirlerine. Alparslan elini ensesine doğru atıp sıkarken iki büklüm olan oğlan bana selam vermeye çalışıyordu bir yandan da. "Abi dur gözünü seveyim moraracak kesin!" Serzeniş ediyordu ama gülmesini de tutamıyordu bir yandan. "Ustam yetiş, öldürecek beni!"

Bunca sese gelmeyen isminin Nazmi olduğunu öğrendiğim yaşlı adam elinde çay bardağıyla çıktı geldi. Sırtını arkasında kalan kapıya yaslayıp, "Az daha vur Alparslan, az daha vur da aklı başına gelsin bıraksın şu telefon işlerini," dedi.

SARMAŞIK Where stories live. Discover now