26. Bölüm

23K 1.4K 88
                                    

Merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir arkadaşlar aksini düşünmek bile çok kötü.

En son 5 Şubat'ta bölüm attım ve o kadar doya doya bir hafta geçirdik ki, o gece hiç uyuyamadım. Ertesi gün pazartesi işe gidecektim fakat kalbim öylesine sıkıştı ki uyuyamadım. Saat 5 buçukta uyudum ve 6 buçukta eşim deprem olmuş diyerek uyandırdığında gece boyu neden içimin daraldığını anladım.

Bölüm atmayacaktım. Bu ay hiç atmamayı planlıyorum resmen çünkü yazamıyorum uyuyamıyorum düşünmeden duramıyorum ve eminim herkes böyle. Çok mesaj geldi, kimseyi de kırmak istemiyorum o yüzden bu bölümü atıyorum ama bu ay lütfen bana anlayış gösterin.

Keyfimiz yok ama bir nebze olsun keyif vermesi dileğiyle.

🍂

Uzun bir yolculuk değildi ama Alparslan'ın yakarım deyişleri kulağımda çınladıkça yol git git bitmedi.

Nihayet daha önce geldiğimiz o mekana gelmiştik ve yine aynı masanın boş olmasıyla buralar hep bizim tavrımızla oturmuştuk. Öyle abartılı kahvaltı seçenekleri yoktu ama zaten bu manzarayla da kuru ekmek yese insan doyardı. Ben böyle hissettiğim için menülerin yetersizliği umurumda olmadı ama Alparslan'ın bir tık canı sıkılmış gibiydi.

"Doyamam diye mi bu korkun?" dedim ona bulaşmaktan hiç çekinmeden.

"Ne?" dedi beni duymamış gibi. Sonra "Hım?" diye ekledi. "Bana mı dedin güzelim?"

İkidir güzelim diyorsun ve bu benim gözümden kaçmıyor Alparslan.

"Daldın sanırım," dedim basbayağı daldığını bildiğim hâlde. "Ne oldu? Yani eğer anlatmak istersen-"

"Ablam mesaj atmış," dedi telefonunu masanın üzerinde kendinden en uzağa iterek. "Annem yemek yemiyormuş, ilaçlarını da içmeyi reddediyormuş. Yemin ederim 5 yaşındaki kızım daha aklı başında davranıyor, 50 yaşındaki annem bunu yapamıyor ya deli oluyorum!"

"İkimizde sert çıktık belki de," dedim ılıman bir tonda. Halbuki haklı olan bizdik ama o akşamdan sonra da hiç konuşmadığımız ve gidip gelmediğimiz için böyle kendisini çaresiz hissetmiş olabilirdi. Tek duam bundan büyük bir ders çıkarmasıydı. Zira Alparslan ne zaman dönse görevden mahalleye giderdi. Hasretini çektiği kim varsa onları görmek isterdi ama bu defa benim yanımdaydı ve ben biliyordum ki onunda en büyük hasreti banaydı. "Akşam annenlere gidelim ister misin?" diye sordum aslında bu benim içimden geldiğinden. Belki Aynur anne bu defa gerçekten kendini toparlardı ve artık ne kendini ne evlatlarını, kimseyi iyilik uğruna üzmezdi.

"İstemem," dedi gayet net bir şekilde. "İstemem Ahsen, bakma bana öyle. Bunun seninle de alakası yok beni yanlış anlama. Annem bu defa gerçekten çok ileriye gitti. Seni hamile sanması veya bunu elaleme söylemesi de değil mevzu artık. Annem ellerini benden evimden yuvamdan çeksin istiyorum."

Garson elinde tepsiyle yanımıza gelince hiç konuşmamış gibi konuyu kapattık ve önümüze baktık.

İlk defa yanımızda birileri olmadan içimizden geldiği gibi davranmak öyle özgür hissettirdi ki sanırım bunu hep özleyecek ve isteyecektim.

Tabağıma bıraktığı domatesler gerçekten onun çok iyi gözlem yaptığını vurguluyordu. Elbette salatalığı da yer ve severdim ama domates nedense hep daha çok sevdiğim olmuştu. Bunu böyle fark etmesi ilgilenmesi çayıma şeker atması siyah zeytinden çok yeşil zeytin uzatması büyülüyordu beni. Alparslan tarafından böyle ilgi görmek tarifsiz bir histi.

SARMAŞIK Where stories live. Discover now