24. Bölüm

20.6K 1.4K 173
                                    

Geldim! Valla öyle bir yerde bitti mi, atmasam linç yerdim sanki...

Şaka şaka, buyurun bölüme efendim sıcak sıcak, soğuğa iyi gelir...

🍂

"Tespit edebilir misin?"

Bana sorduğu ilk soru buydu. Başımı aşağı yukarı salladım hemen. Elimden tutup hızlıca ikimizi cafeden dışarıya çıkardı. Etrafta onlarca, yüzlerce insan vardı ve bu kadar kalabalık bir yerde onları bulmak samanlıkta iğne aramak gibiydi.

Alparslan telefonunu kulağına götürüp bir yeri aramaya başladığında adımları hızlıydı. Peşinden sürükleniyordum resmen fakat buna itiraz edecek durumda değildim. "Alo, bir ihbarda bulunacağım. Ben yüzbaşı Alparslan Çakır, yetkili birine bağlar mısınız?" Alparslan'ın konuşma seslerine etrafın gürültüsü de eklenince duyamadım gerisini. Bizi hızlı adımlarla güvenlik odası yazan yere doğru yönlendirirken telefondan da talimat veriyordu aynı zamanda. "Alışveriş merkezi, evet. Şüpheli iki kadın. Eşim... Eşim duymuş onları, tespit için kamera odasına girmek üzereyim."

İçeriye girdiğinde burada bulunan güvenlik personelleri hemen ayaklandı ve bize sert tonda odayı terk etmemiz gerektiğini vurguladılar. "Ben yüzbaşı Alparslan," dedi elindeki telefonu hoparlöre verip cüzdanından kimliğini çıkardığında. "İki şüpheli kadının bomba taşıdığı konusunda endişemiz var. Polis ekipleri gelmek üzere." Telefondan polisin sesi duyulunca ve Alparslan kimliğini gösterince hiç seslerini çıkarmadan onayladılar. "Çıkış kapılarına takviye gönderin! İçeriye bombayla nasıl girebilir bunlar?!"

Polisin sert sesiyle etrafta koşturmaca hakim oldu. Alparslan beni bir koltuğa oturtup yanımda ayakta beklemeye başladı. "Ahsen, sakin olmanı ve acele etmeden dikkatle kameralara bakmanı istiyorum. Biriniz gelebilir mi buraya?" diye seslendi. Birisi hemen yanımızda durdu ve asker gibi selam verdi. "Tüm kameraları ekranlara yansıt. Ahsen, acele etmeden, sakin sakin bak."

Görevli personel bir sürü ekran açınca hangisine bakacağımı bilemedim.

"Tuvaletlerin olduğu yerdelermiş en son, üzerinden yalnızca altı dakika geçti. O tarafa yoğunlaşalım."

Alparslan'ın telefonundan hâlâ polisin sesi geliyordu ve buradaki personellere yapılması gerekenleri söylüyorlardı. Etrafta çok ses vardı, kalbim deli gibi atıyordu ve bu kadar kameraya aynı anda bakmaya çalışmak başıma ağrılar sokuyordu. Alparslan'ın elini omzumda hissettim. Kulağıma doğru eğilmişti ve yalnızca onu duymamı ister gibi sessizce konuştu.

"Sen çok güçlüsün Ahsen, bunu yapabilirsin. Sakin ol, rahatla ve benim burada olduğumu, ne pahasına olursa olsun seni koruyacağımı sakın unutma. Derin bir nefes al ve yeniden bak, haydi güzelim."

Gözlerimi kapattım ve yanaklarıma damlayan yaşları elimin tersiyle sildim. Burada çok fazla insan vardı. Bunları düşündükçe panik yapmamdan daha doğal bir şey olamazdı fakat paniğe kapılırsam eğer geç kalırdım ve bunun vicdan azabıyla yaşayamazdım. Yüzümü sertçe sıvazladım ve ekranlara bakmaya başladım.

"İki kadın," diye konuştum. Ben konuşunca polisin bile emir vermeyi bıraktığını fark etmiştim. "Birisi eşarplı, siyah bir ferace var üzerinde. Benim boylarımda, muhtemelen 20-25 yaşlarındalar. Birinin ismi..." dedim düşünmeye hatırlamaya kendimi zorlayarak. "Berfin... Hayır hayır, Berrin! Birisinin ismi Berrin!" Kameralara bakmaya devam ediyordum ama unutmadan da her şeyi anlatmak istiyordum bir yandan. "Ağa diye birinden bahsettiler. Cam'lı bir şeydi ismi, garip bir isim." Ekranda o kadar çok hareket vardı ki gözden kaçıracağım diye ödüm kopuyordu. "Diğerinin üzerinde kahverengi uzun bir palto var, saçları açık."

SARMAŞIK Where stories live. Discover now