22. Bölüm

21.5K 1.5K 222
                                    

Yeniden ben geldim. Hem sizi bekletmek istemedim, hem de Sarmaşık hikâyesi artık gerçekten benden çıktı da sizde can buldu sanki. Böyle hissedince de bölümleri peş peşe atmak geldi içimden. Ne güzel bir hafta geçirdik, ya şubat ayında ya da Mart ayının başlarında biter hikâyemiz. 4 ay oldu hikâyeyi ilk paylaştığım günden bu yana, en kısa süren ve beni gerçekten hiç yormayan incitmeyen bir hikâye oldu. Çok seviyorum, çok.

Keyifle okuyun.

🍂

İnsanın bazen içi gidermiş, durmazmış, duramazmış, heyecandan da uyuyamazmış ya, işte öyle hevesle doluydum.

Alparslan ile en son konuşmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. Telefonu bazen kapalı çalıyordu bazen açık ama hiç yanıtlanmıyordu. Sorumluluklarının olduğunu bildiğimden ben de sık sık arayarak onu rahatsız etmek istemiyordum zaten. Geleceği için heyecanlanmıştım ama bu sınırın ötesine geçmesin diyeydi tüm uğraşım.

Bazen, oluyordu işte kendimi gerçekten yeni evliymiş gibi hissediyordum. Eşimin yolunu bekleyen, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu, normal bir evlilik. Öyle olmadığını hatırlatan şeyler yüzüme tokat gibi çarpıyordu.

Ailesine söylememiştim ne zaman geleceğini. Gerçi ben de günü gününe bilmiyordum ama genel olarak bir iki hafta demişti. İlk haftayı geride bıraktığımıza göre gelmesi çok yakındı.

Aynur anne bir kere hoşuma gitti dediğimden yine revani tatlısı yapmıştı benim için. O günden sonra tavır almamıştım ama anlamıştı o benim ne söylemek istediğimi. Normalde bu tatlıyı yapsa beni utandıracak şekilde gülerdi ama hiç öyle davranmamıştı bu defa. Niyeti her ne kadar iyi olursa olsun beni en iyi kendisi anlamalıydı sonuçta kaç senelik evliydi. Gerçek veyahut yalan, kimse karışmamalıydı fikirlerimize. Bunu bildiğimden hatta bunu gördüğümden çok sinirleniyordum. Babaannemde çok karışmak istermiş annemlerin evinin içine ama ne annem ne de babam izin vermemişler buna. Belki onun da niyeti böyle değildi ama yapılmamalıydı bence.

"Emine börek yaptı sabahtan," dedi annem şerbeti de üzerine dökmeye başladığında. "Akşam yemeğe kalırsın he annem?"

"Yok anne gideyim," dedim yanında durup iyice tatlının püf noktalarını öğrenmek için hevesle izlediğimden. "Ben de yemek yapıyorum kalıyor hep."

"Asya'da gelecek az sonra, düğüne gidecek annesi, istemiyormuş gitmek. Kalsan da tüm evlatlarım yanımda olsa olmaz mı?"

Üsteleyemiyordu da son zamanlarda. Benden sonra Emine ne konuştuysa çok çekiyordu kendini geriye. Karışmak istemezken bile yapıyordu bunu ama kırmak istemiyordum kimseyi. O yüzden görmezden geldim. İstediği olsun diye de tamam dedim.

"Babam yemekler hazır olsun demeden pilavı yapayım da dinlensin anne," dedim gülmemeye çalışarak. Ramazan baba hep açtı ve gerçekten baba oğul benziyorlardı özellikle yemek konusunda.

"40 senedir doyuramadım evladım," diye iç çekti kimseler duymasın ister gibi de sessizce, içine içine gülerek. "Pilavın içine şehriye koyma annem, Asya seçiyor sonra yemiyor onu."

"Yok yok, koymuyorum hiç. Öğrendim artık kimin ne sevip ne sevmediğini."

Ayak uyduruyordum işte herkese. Babam maydanozlu salata sevmezdi, enişte biberli. Oğlanlar marul salatasını çok severdi, annem marul salatasının içinde yumurta olmazsa yemezdi. Bazen herkese istediği gibi salata yapıyordum bazen ortaya içinde maydanoz biber olmayan salata yapıyordum. Oğlanların tabağına marul eklemek kolaydı ama yumurtalı marul salatası ortama uymuyordu bana göre.

SARMAŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin