8. Bölüm

23.3K 1.5K 253
                                    

Gece gece bölüm mü gelirmiş demeyiniz, morale ihtiyaç duyuyorum ve sizlerden iki çift güzel söz duymak için gözümü karartıp stoktan bölüm yiyorum.

Keyifle okumanız dileğiyle.


🍂

Gel demek çok kolaydı lakin geldiklerinde onlarla yüzleşecek olmanın ağırlığı gitmiyordu. Annem hazırlanmak için telefonu kapattığında ilk işim Alparslan'ı aramak olmuştu. Ona ailemle konuştuğumu, en geç bu gece burada olacaklarını söylediğimde benim aksime buna sevinmiş ve bana yardımcı olabileceği her şeyde seve seve yardım edeceğini söylemişti. Buna yemek yapmakta dahildi. Şaka mı yapıyordu yoksa beni rahatlatmak mı istiyordu bilmiyorum lakin ben hızlıca yemek işine giriştiğimde Alparslan elinde kalem ve defterle masada oturuyordu.

"1996, 28 mart doğumluyum. Bulgaristan'ın Sliven şehrinde dünyaya gelmişim. Koç burcuyum. Çocukluk yıllarımın azımsanmayacak kısmı Edirne'de geçti, daha sonra Sliven'e geri döndük. Üniversite için geldim, lisans mezunuyum. Yemek ayırt etmem ama patlıcan ile anlaşamıyoruz. Saçlarım doğal rengim ve gözlerim kehribar-"

"Ahsen," dedi sözümü bölerek. "Gözlerinin ve saçlarının rengini gerçekten söylemeye gerek var mı?"

"Anlamıyorsun," diyerek arkamı döndüm. Elindeki kalemi parmaklarının arasında dans ettiriyordu. "Daha önce ailemle kimseyi tanıştırmadım ve sen benim sevgilim değil evlenmek istediğim adamsın. Sana neler soracaklarını bilmiyorum bile ve bu beni çok geriyor."

"Çorbayı karıştırmaya devam et," diye buyurdu. Oflayarak ocağa yeniden döndüm ve çorbamı karıştırmaya söylediği gibi devam ettim.

"Yaşını sorsalar bunun bile cevabını bilmiyorum!" dedim yüksek bir sesle. Panik yapmıyordum sadece neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. "Çok hızlı oldu sanki tüm bu olanlar. Çorbanın tuzuna bakar mısın?"

"Sen niye bakmıyorsun?"

Dehşet içinde arkamı döndüm ve kendimden beklemeyeceğim bir tonda buz gibi konuştum. "Heyecandan ağzımın tadı kaçtı çünkü!"

Alparslan benim bu evhamlı hallerime küçük bir kahkaha atarak sandalyeden kalkıp yanıma doğru adımladı. Çekmeceden aldığım çorba kaşığını ona doğru kaldırdım. Başını tatlı bir ifadeyle sağa sola sallaması eşliğinde çorbadan bir kaşık alıp yavaş yavaş üfledi. O üfledi ama bana sıcaklar bastı sanki. Dibimde duruyor oluşundan mı kaynaklıydı yoksa temiz ve erkeksi kokusunun nemli saçlarından burnuma sızmasından mı emin değilim. Öne doğru büzüşen dudakları çorbayı üflemeye devam ederken işkenceye dönüşen durumdan kaçmak için başımı başka tarafa doğru çevirdim. Nihayet soğuduğunu düşündüğü kaşığı dudaklarına götürdü ve yeniden tüm odağım haline geldi.

"Efsane olmuş!" dedi abarta abarta.

Bu nedense bana hiç güven vermediğinden bedenini hafifçe itekleyerek çekmeceden yeni bir kaşık daha aldım. Elinde tuttuğu kaşıkla beni izlemeye devam ederken çorbadan aldığım kaşığı soğutmak için üflemeye başladım. Az önce o kaşığı üflerken ben hallerden hallere giriyordum lakin o istifini bozmadan öne doğru büzüşen dudaklarıma ve şimdiden al al olan yanaklarıma bakarak keyifle gülümsüyordu. Ne olacaksa olsun diyerekten kaşığı ağzıma almamla yanmam bir oldu. Dudaklarımdan kaçan küçük çığlıkla birlikte kaşık elimden yere düştü. İki elimi dudaklarıma doğru götürüp küçük bir hava akımı oluşturmaya çalışırken Alparslan masanın üzerinden aldığı suyu bana doğru uzattı. Çöllerde kalmışım da bir yudum suya hasret kalmışım gibi kana kana içtim o bir bardak suyu. Sadece ben içsem yine iyi, ben yutkundukça Alparslan'ın da kısılan gözleriyle yutkunduğunu görünce bir bardak su içmemişim gibi ciğerim yanmaya devam etti. Yanan belki de ciğerim değildi.

SARMAŞIK Where stories live. Discover now