15. Bölüm

22.2K 1.4K 342
                                    

Söz verdim diye atayım bölümü ama lütfen sizlerde birer yorumla bırakmayın. Her satıra yorum istemiyorum sizden sadece düşüncelerinizi bir iki cümleyle bir yoruma değil, uzun cümlelerle söylemenizi istiyor olmam umarım sizler tarafından aşırı karşılanmaz.

Sizleri bölüme alayım ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım.

Keyifle okuyun.

🍂

Alparslan'ın ailesinin mahallesine girdiğimizde elbisemin eteklerini avuç içlerimde topladım. Yol boyunca pek fazla konuşmamıştık ve belki de bu beni daha çok üzen bir durumdu. Bana sataşan bir Alparslan'ın varlığının yerinde, sessizliği ile beni cezalandıran ve bu sayede daha çok utanmamı sağlayan Alparslan vardı. Çok utanıyordum ve utancım boyumu aşkındı.

"Alparslan..." dedim konuşalım istediğimden. Böyle olmasın istiyordum, böyle sessiz kalmasın, böyle küskün durmasın, yapmasın. "Bir şey demeyecek misin?"

Direksiyondan elini çekince döndü yüzünü bana. Gözlerim dolmuştu ve bunu hemen fark etti. Kucağına bıraktığı eli havalanınca elmacık kemiğimin üzerine dokundu, yanağımı okşadı hafifçe.

"Anın atmosferine kapıldığının farkındayım," dedi beni incitmekten kaçınırcasına. "Sadece bir fotoğraftı senin için, bunu da biliyorum. Olmazdı ve olmadı da Ahsen, ben bir fotoğraf için sözümü çiğneyemem. Ben sana karşı mesafemi korudum, hep koruyacağım. Unutalım gitsin, tamam mı?"

Eğer beni öpmüş olsaydı gerçekten ne hissedecekti? Bana söz vermişti evet, sınırımız vardı ve bu da el ele tutuşmaktan, sarılmaktan öteye geçmemişti hiç. Geçmeyecekti de, biliyordum.

"Unutalım," dedim hafızamın en derin yerlerine bu vahim hadiseyi kazıdığım hâlde.

Elini yanağımdan çekip arabadan indi. Benim tarafıma gelip kapımı açtığında birden davul sesiyle ödüm patladı. Meğer bizim arabadan inmemizi bekliyorlarmış, ben Alparslan'a baktığımdan fark etmemişim hiç.

Davulcu her tokmağı davula vurduğunda etraftan gümbür gümbür ses duyulmaya başlandı. Burası Alparslan'ın ailesinin evinin önü de değildi, sokağın başıydı yalnızca. Alparslan elimi tutup benimle birlikte yürümeye başladığında evlerinin olduğu sokağa girdik. Girince de şaşkınlığımı üzerimden atamadım. Bir sürü masa ve sandalye vardı sokak boyunca, o yüzden arabayı daha geride bırakmıştı anladığım kadarıyla. Ben bu kadar büyük bir şey olacağını da tahmin etmediğimden şaşırmıştım zaten. Herkes bizi alkışlamaya başlayınca tutunduğum ele sığındım tüm gözlerden kaçarcasına. Arkamızda davul sesi, evden yükselen müzik sesiyle bangır bangırdı her yer. Evin bahçesine yaklaştıkça da Edirne'den komşularımızı gördüm tanıdım hemen. Bulgaristan'dan bile gelenler vardı. Bahçeye adımımızı atınca buradaki kalabalığın içinde bulduk kendimizi. Görevli personeller etrafta koştururken annemleri gördüm ileride. Herkes çok güzel hazırlanmıştı bu akşam için. Asya bizi nerden gördü de geldi bilmiyorum koşa koşa gelip sarıldı babasının bacağına. Dudaklarında pembe tonlarında ruj vardı ve gözlerinin üzerine de far sürmüşlerdi anladığım kadarıyla. Ellerindeki ojeleri babasına göstermeye başlayınca Alparslan'ın elini bıraktım kızıyla rahat rahat ilgilensin istediğimden.

"Adaş?"

Gelen sesle birlikte arkamı döndüğümde kapının önündeki dörtlüyü gördüm. Benim Edirne'de büyüdüğüm zamanlarda mahallenin tozunu attırdığımız, kolu komşunun şikayet edip durduğu ekip aynı şekilde yıllar sonra bir araya gelmişti sonunda. Elbette görüşmeye konuşmaya devam ediyorduk ama hepimizin kendi hayatına daldığı zamanlardan geçtiğimizden çok özlemiştim onları.

SARMAŞIK Where stories live. Discover now