36. Bölüm

18.8K 1.4K 146
                                    

Ben geldim...

AlpSen sahnesi çok olacak demiştim ama, finali uzattığım için o evreni de genişletmem gerekiyordu. O yüzden bu bölümü ara bölüm niteliğinde düşünebiliriz.

Umuyorum ki gece, gece olmazsa da hafta sonu bir sonraki bölümü yazarım. Zaten elim hızlıdır sadece yazacak vakit bulayım yeterli.

Bölüm sizinle. Keyifle okuyun!

🍂

İnsan, başkasının derdini derdi bilirmiş.

Seher camdan dışarıya bakarken önüne bıraktığım kahve buz gibi olmuştu. Farkında bile değildi ona kahve yaptığımdan. Mutfağa geri dönüp Alparslan'ı aradım.

"Efendim yavrum," diye açtı az sonra telefonu.

"Alp, var mı gelişme?" dedim dudaklarımı kemirerek. "Serkan çıkabilir mi bugün?"

"Öyle görünüyor," dedi sevinçle. Derin bir nefesi içime çekip şükrettim. Pazar gününü de orada geçirmesini istemezdim. "Sen yine de belli etme Seher'e, heveslenir ve getiremezsem çok mahcup olurum. Askeri mahkemeye intikal etmemesi için çabalıyoruz. Yükselmeye çok müsait, bunu bu şekilde elinden kaçırmamalı."

Ben elbette işin o kısmını bilmiyordum. Benim bildiğim, istediğim tek şey şu an Seher'in ona ihtiyacı olduğuydu.

Seher bana gece biraz anlatmıştı. Olanları değil, Serkan ile nasıl tanıştığını. İkisi de Ankara'da, aynı lisede okumuşlar. Hatta bir dönem sevgili bile olmuşlar ama ergenlik deyip geçti. Geçmediğini Serkan'a bakarak anlıyordum. Sonra çok yakın arkadaş olmuşlar. Bilmiyorum, belki de ondan uzak duramadığı için arkadaş kalmaya razı olmuştu Serkan. Birisi asker olurken diğeri de bir şirkette dış ticarette çalışmaya başlamış. Arkadaş kalmışlar, birisi birisini ölürcesine severken diğeri bunu görmezden gelmiş ve bunun adına da arkadaşlık demiş.

"Umarım onlar için en iyisi olur," dedim elimden başka bir şey gelmediğinden.

Az daha konuşup telefonu kapattık. Yemekleri yapmış, kendime mutfakta iş çıkarmaya çalışıyordum sırf yanına gitmeyeyim diye. Sabah Alparslan ile Devrim beyi aramış, haftaya işe başlamak istediğimi bildirmiştim. Neyse ki anlayışlı davranmış, yeni kaza geçirdiğimiz için bir süre daha istirahat etmemi dile getirmişti. Adam resmiyette henüz patronum olmadan bana hep yardımcı olmuştu.

Ben saatleri devirirken tek başıma, Seher de oturup kaldığı pencerenin önündeki tekli koltukta saatleri devirmişti. Duş aldığından mı yoksa teni hassas olduğundan mı bilmiyorum yanaklarının üzerindeki parmak izleri daha belirgindi. Çenesinin altında küçük bir morluk vardı, yüzünde görülenler bunlardı ve eminim bedeni de bundan nasibini almıştı.

Alparslan geliyoruz diye mesaj attığında hevesle masayı hazırladım. Seher ne sesimi duyuyordu ne de masaya koyduğum dördüncü tabağı görecek hali vardı. O şu an bambaşka bir boyuttaydı ve benimde onu rahatsız etmeye hiç hakkım yoktu.

Alparslan'ın kapıyı çalmasıyla koşarak gittim kapıya. En önde Alparslan, hemen bir adım arkasında içeriyi görmek istercesine başını uzatan Serkan vardı.

"Hoş geldiniz," dedim Alparslan'ın elindeki ekmek poşetine uzanıp alırken. Ben geriye çekilir çekilmez ayakkabılarını hızlıca çıkarıp içeriye adım attı Serkan. Bana cevap bile vermemiş, tek derdi bir an evvel Seher'i görmekmiş gibi hızlıca evin içinde adımlar atmaya başladı. Bende peşi sıra yürüdüm arkasından.

SARMAŞIK Where stories live. Discover now