21. Bölüm

22.1K 1.4K 211
                                    

Alparslan sabaha kadar dediyse ben komutanımın sözünü dinlerim. Hodri meydan! Stoklar eriyecek!

🍂

Hayatımın sanıyorum ki bu zamana kadarki sürecinde elimde telefonla saatlerce konuştuğum ne bir arkadaşım olmuştu ne bir ilişkim.

Arkadaşlarımla çoğunlukla akşama kadar birlikte oluyordum zaten, eve geldikten sonra ya da gecesine yeniden konuşmayı gerektirecek çok önemli bir şeyin olması gerekiyordu ve hiç olmamıştı.

Özel hayatımda da bu durum daha farklı seyrediyordu. Telefonda konuşmak için boş bir vaktim yoktu. Üstelik tek başıma yaşadığım için genellikle karşı taraf buna çok takılıyordu ama aslında tek başıma yaşadığım için vaktim olmuyordu da. Annemle konuşuyordum, babamla konuşuyordum. Çocukluğumdan kalan nadir görüştüğüm arkadaşım vardı bunlardan dördü zaten bizim kızlardı. Sliven'de ise İvan ve Maria vardı. Tek başıma yaşadığım için ve gün içinde okuldu ne bileyim koşturmacaydı derken akşam saatlerinde iki çift sohbet etme imkanımız oluyordu. Ben de vaktimi iki dakika sonra sekse bağlamaya çalışanlardan ziyade gerçekten sohbetinden keyif aldığım arkadaşlarımla ailemle geçiriyordum.

Elbette herkes sekse bağlamaya çalışmıyordu. En azından sevgili tercihlerim bu konuda iyiydi çünkü abaza tiplerden nefret ederdim. Benim sohbetine katlanacağım bir insanın olması gerekiyordu başta. Kibar olması ve her şeye açık olması da en önde gelen maddeydi. Çok oldu diyemezdim ama hiç olmadı diyecek kadar da nankör değildim.

Fakat, gel gelelim kimseyle sabaha kadar sohbet etmemiştim.

"Binbir gece masalları gibi değil mi?" dedi kısık sesle kahkaha attığında. Alparslan okumayı seven, bilgili, vatanına âşık ve çok kaliteli bir adamdı. Bakışlarım kitaplığına döndüğünde gerçekten orada Binbir Gece Masalları olduğunu gördüm. Bunu daha önce nasıl gözden kaçırmıştım hiçbir fikrim yoktu.

"Sadece ben konuşursam monolog olmaz mı?" dedim yanaklarım iki yana genişçe kıvrılmıştı.

Alparslan yeniden kahkaha attığında için ısındı. Zaten neşesi yüksek, yaşamanın kıymetini bilen, hayattan keyif alan bir adamdı ama tüm bunlara rağmen yüzündeki tebessüme ortak olmak kahkahasının sebebi olmak nedensizce iyi hissettiriyordu.

"En başa mı dönüyoruz?" dedi keyifli sesiyle. Evet deseydim kim bilir neler söyleyerek utandıracaktı beni.

"Hayır," diyerek reddettim. "Olduğumuz yere kolaylıkla gelmedik. Burada duralım."

"Ben gittikten sonra ne oldu?" diye sordu. Eminim aklı bizde kalmıştı ve içi huzura ermiyordu.

"Asya'nın ateşi çıktı," dedim elbisemin eteğini parmak uçlarım arasına alıp oynamaya başladım. "Düşmesini bekledim biraz, internette ne yazıyorsa yaptım ama hiç geçmedi. Hastaneye götürdüm. Orta kulak iltihabı varmış. Ateşi de çok yüksekti, düşüremedik bir türlü. Damar yolu açmaya çalıştılar ama yüksek ateş damarı patlatıyormuş, hiç bilmiyordum. Sen beni aramışsın, telefonum arabada kalmış. Çok geç gördüm ve zaten gördüğümde de aradım, ulaşamadım."

"Uyudun sanmıştım..." dedi mahcup olmuştu. "Hatta kırıldım, gücendim hakkım olmamasına rağmen. O kadar aramama mesajıma dönmeyince sen... Başka şeyler düşünmüştüm hep. Sonra peki, sonra ne yaptınız?"

"Zaten gece boyunca Asya'nın yanında bekledim. Hastaneden çıkınca da toparlanmasını bekledik bu defa. Çok durmadan da döndük İstanbul'a. Sonrası sıradan geçen zamandan ibaret. Emine de annemlerde hiç ayrılmadılar yanımdan. Ya ben buradaydım, ya onlar bizde. Böyle bir düzen oturttuk kendimize, öyle de devam ettiriyorduk işte."

SARMAŞIK Where stories live. Discover now