34. Bölüm

20.5K 1.4K 161
                                    

Herkese merhaba. Öncelikle Allah tuttuğumuz oruçları kabul etsin canlarım, bayramı görmek dileğiyle.

Vallahi nasıl oldu bölüm bilmiyorum, genelde de hızlı yazarım zaten sorun yazmada değil yazacak vakit bulmada. Yazdım, içime de sindi ama tekrar tekrar bakamadım hatam varsa affola.

Sizleri bölüme alayım, keyifle okuyunuz.

🍂

Nefes alırken insanın sırtının ağrıdığını da yaşayınca anlayacakmışım.

Sırtımın ağrısı nefes almamda bile bana acı verirken elimi tutan Alparslan'ın elinin üzerini okşadım hafifçe. Hastaneye ne zaman geldiğimiz belirsizdi benim için ancak kendime geldiğimde onunla biraz konuşmuş sonra yeniden uykunun kollarına teslim olmuştum.

Başımı sola doğru çevirdim, duvarda bir saat vardı ve gece yarısını gösteriyordu. İlerideki dolapların üzerinde kıyafetler, su şişeleri, plastik kaplar ve pet bardaklar vardı.

Başımı sağa doğru çevirdim. Başımda veyahut boynumda bir sıkıntı yoktu sanırım. Ya da sırtımın ağrısı o kadar çoktu ki diğerlerini gölgede bırakıyordu.

Kolumdaki serumun bittiğini gördüm. Belki de o yüzden şu an canım yanıyordu. Hemşireyi çağırmak için yatağın kenarında bir yerde düğme olmalıydı, elimle düğmeyi bulmayı çabalarken Alparslan'ın iç çektiğini duydum. Elim havada kaldığımda alnını elime yaslayıp orada da içi geçmiş uyumuş Alparslan'ın uyandığını gördüm. Bedenini geriye çekerken gözleri kısıktı lakin benim uyandığımı görünce gözlerini hızlıca açarak şükür dolu bir nefesi çekti içine.

"Günaydın," diyerek tebessüm etmeye çalıştım. Havada kalan elimi yanağının üzerine götürdüm. Yeni çıkmaya başlayan sakalları avuç içime batarken bu tatlı his bile hoşuma gitti.

"Günaydın," diyerek avuç içime dudaklarını bastırdı. Gece yarısı olmasına rağmen, her yer zifiri karanlık olmasına rağmen biz birbirimize günaydın dedik ve bunun da absürtlüğünden hiç rahatsız olmadık. "Nasılsın? Ağrın var mı?" Bakışları seruma, oradan da duvarda asılı saate kaydı. "Yarım saat sonra gelmesi gerekiyor. Ağrın varsa şimdiden çağırayım hemşireyi."

"Katlanılır bir ağrı," dedim elimi yüzünden geriye çekip. Yatar pozisyondan sıkılmıştım. Alparslan bana yardım edince yatağı biraz daha dik pozisyona getirdik. Sırtımın kenarlarına yastık koymasını izledim bir süre. "Sen nasılsın?" diye sordum işi bitip yeniden sandalyeye oturduğunda. "Yaralandın mı?"

"Ben iyiyim," dedi başını hızlıca iki yana sallayıp. "Ben de problem yok Ahsen, sen yaralandın. Bana olmalıydı sana değil." Kabul etmez gibiydi ama ben hatırlıyordum orada olanları. Uçurumdan kurtarmıştı zaten, ağırlığını kullanarak buna engel olmuştu.

"İyiysen iyiyim," dedim. Alparslan'ın yeşile çalan ela gözlerinin içinde yıldızlar parlamaya başlamıştı yeniden. Ne zaman ona onu sevdiğimi hissettirsem tıpkı şimdi olduğu gibi gözlerinden ışıklar saçarak bakıyordu bana. Elimin üzerine bir öpücük bıraktığında başımla ilerideki pet bardakları falan gösterdim.

"Emine mi?" dedim hafif bir kahkaha eşliğinde. "Bu kadının her şeyle böyle ilgilenmesi bir tek bana mı fazla geliyor?"

"Fazladan kastın nedir?" dedi hızlı bir bakışı pet bardaklarına atarak.

"Her şeye yetişiyor, herkesi düşünüyor, hastanedeyiz diye eminim şimdi yemek bile yapıyordur." Alparslan başıyla onay verince gülümseyerek iç çektim. "Yapmak zorunda değil ama öyle içinden gelerek yapıyor ki şaşırıyorum. Etrafında olan kim varsa herkese yetişiyor, herkesin bir işini görüyor. Ne birini atlattığını gördüm ne yoruldum dediğini duydum. Emine bambaşka bir boyut benim için."

SARMAŞIK Where stories live. Discover now