Bölüm 22 "Söz Ve Akrep"

13 2 10
                                    


Karşıya geçtiğimde arkamdan seslendiğini işitince geriye döndüm. Nefes nefese kalmıştı ve yanıma gelmek için karşıya geçmeye çalışıyordu. Elimle gelmemesini, geri gitmesini işaret etmeme rağmen yola doğru bir adım attı. Hızla gelen bir arabadan kıl payı kurtulurken ben de yola atmıştım kendimi. “Işıkların yanmasını bekle!” diye bağırdım ancak o çoktan ortaya kadar gelmişti. Işıklar yayalar için yeşile döndüğünde yanımda duruyordu. “Bu yaptığın çok yanlıştı.” Dedim az önceki korkumu üzerimden atmaya çalışarak.

“Benim için endişelenmiş olman ne hoş.” Yoluma devam etmek için döndüğümde beni takip etti. “Yanlışlardan bahsetmeye başladıysak az önce yaptığının da yanlış olduğunun farkındasındır umarım. Otobüste beni bırakıp gittin.”

Ona baktım. “Hayır. Sen peşime takıldın. Ben kendi yoluma gittim. Ve bil diye söylüyorum yanlışlar mevzusuna girersek zararlı çıkan sen olursun.”

Durağa geçip oturdum. Yılmaz da yanıma ilişirken, “Zühre beni hala sevdiğini biliyorum. bunu hissediyorum hem de öyle yoğun ki bu his. Benim sevgimle birleşiyor ve her geçen an daha da büyüyor.” Diye söz başladı. Gözlerimi, uzattığım ayaklarıma çevirdim. “Koray yüzünden başımıza açılan iş berbattı. Cezasını en ağır şekliyle ödedik. Sen beni istemediğinde içimde öyle derin bir yarık açılmıştı ki Zühre. Her geçen an daha da derinleşiyor beni daha diplere çekiyordu. Ama şimdi… o derin yarık kapandı Zühre. Seni gördüğüm an. Gerçek olduğunu anladığım an tüm yaralarım iyileşti. Yaşadığımız o güzel günlerin hatırına beni bir kerecik affet, n’olur.”

Gözlerim dolarken ayaklarıma bakmakta diretiyordum. Durağa yaklaşan birkaç yolcunun bakışları üzerimizdeydi ve kafasını hafifçe yana eğmiş bu adamın bana bir şeyler anlatmaya çalışırken benim ifadesiz durmaya çalışışımı yadırgıyor gibiydiler. Ancak onların düşüncelerinin benim için hiçbir önemi yoktu. Otobüs durağa yaklaşırken kafamı kaldırıp koduna baktım. Bineceğim otobüs değildi. Duraktaki birkaç kişi o otobüsle duraktan ayrılırken yeni insanlar durağa yaklaştı.

Yılmaz şimdi durağın camına sırtını yaslamıştı. Elleri dizlerinin üstündeydi. Gözüm alyans takılı olan elinde gezindi. Bir yandan onu affetmek istiyor bir yandan da affetmemem gerektiğini biliyordum. Aramıza zaman girmişti. Zaman acımasızdı. Hiç affetmezdi ve bir salise bile geri gitmezdi. Bana yaptığı o kötülüğe rağmen onu hala sevmem ne büyük meseleydi.

Yeniden ağlamak istemiyordum ancak hızla dolan gözlerimden aşağıya inen damlacıklara engel olamıyordum. Kafamı başka tarafa çevirerek yüzümü Yılmaz’dan saklarken güçlükle yutkundum. Otobüs gelene kadar ikimiz de konuşmadık.

Otobüsün kapıları önümüzde açıldığında ayağa kalktım. “Zühre benim yerime de kartını okutur musun bu sefer?”

“Tamam. Hatta sadece bir kez okutayım ve sen binip evine git.”

“Olmaz. Seninle geleceğim.”

“Gelince ne olacak?”

“Evini öğrenmiş olacağım.”

Otobüsün içine doğru adım attığımda o da yerinden çabucak kalktı. Kartımı iki kez okuturken, “Kendi evinin orada iniyorsun,” diye uyardım onu. “Eve gitmek için efor sarf etmeme gerek yok. Şu an evdeyim.”

“Yılmaz şunu demeyi bırak.”

“Bırakmam. Gerçek bu!”

“Ne romantik…” diye bir ses işittik. Çaprazımızda oturan bir kadın gözlerini ikimizin üzerinde gezdirirken hafifçe tebessüm etti. Kafamı başka tarafa çevirdim. “Kaç yıllık evlisiniz?” diye sordu. Büyük ihtimalle bu soruyu Yılmaz’ın alyansına bakarak sormuştu. Kadına dönüp kendisini ilgilendirmeyen konularda konuşmaması gerektiğini söylemek istedim.

BİZİ AYIRAN ŞEYLER 2 "AŞK VE EMEK"Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora