Bölüm 30 "Tehdit"

20 2 21
                                    


Otoyolda hızla ilerleyen aracın içinde nefes alamıyor gibi hissediyordum. Bu his giderek artarken kendimi araç kapısını açıp dışarı atmamak için zar zor zapt ediyordum. Telefonunu kapattığım andan itibaren Özgür’ün aramaları birbiri ardına ekranımda belirmişti. Telefonu uçak moduna alıp çantama koyarken, “Nereye gidiyorsun?” diye sordum. Radyoda çalan bir şarkıya saçma sapan bir melodi ve yanlış olduğu bariz olan sözlerle eşlik etmeye başlayan Koray beni önce duymamazlıktan geldi. “NEREYE GİDİYORSUN DİYE SORDUM!”

“Bağırmak zorunda mıydın?” Kulağına dokunarak bana baktı. “Sana bunun için dava açabilirim. Kulak zarım zarar görmüş olabilir.”

“Keşke…”

“Ne dedin sen?”

“Dediğimi duydun.”

Koray sinirlenmişti ancak belli etmemeye çabalayarak önüne bakmaya devam etti. “Soruma cevap ver yoksa hemen şimdi arabadan inerim.” Elimi kapının koluna doğru götürdüm.
Blöf yaptığımı düşündüğü için sırıttı. Ancak ben blöf yapmıyordum ve arabaya bindiğim saniyeden itibaren yapmak için çırpındığım bu eylemi gerçekleştirmek için gözümü karartmıştım. Kapı koluna parmaklarımı geçirdim ve yavaşça çektim. “ZÜHRE!” diye bir haykırış koptu yan koltuğumdan. Bu kez sırıtma sırası bendeydi. Kolumdan sertçe tutarken, “Aptalca şeyler yapmayı kes! Kapıyı kapat!” diye bağırmaya devam etti.

“Kolumu bırak ve arabayı durdur.”

“Arabaya binen sensin, hatırlatırım.”

“Anlatacak şeyleri olduğunu iddia eden de sensin. Hatırlatırım.” Dedim onu taklit ederek. “Ben seninle şehir turu yapmak için binmedim bu aptal arabana. Şimdi durmazsan hiç iyi şeyler olmayacak!” Kolumu çekerek elinden kurtulurken tozlanmış gibi diğer elimle kolumun üzerini okşadım.
Benim kararlılığım gözünü korkutmuş olacak ki yavaşladı ve sağda durdu. Emniyet kemerini çözdüm. “Anlat hadi ne anlatacaksan. Seninle aynı arabada olmaya katlanamıyorum daha fazla.”

“Anlatmıyorum.”

“Ne demek anlatmıyorum?”

“Basbayağı.”

Sinir tüm bedenimi usulca ele geçirmeye başlarken sakin kalmak için çabaladım. “Sen benimle alay mı ediyorsun?”

“Alay mı? Senin bana yaptığın saygısızlık dururken benim doğal olarak verdiğim tepkiye alay mı diyorsun?”

“Saygıyı hak edecek ne yaptın da saygı bekliyorsun?”

Kaşlarını çatmıştı. Gözlerini yüzüme dikerken burnundan soluyordu. “Zühre…” derken her harfin üzerine bastırarak konuşuyordu. “Sen beni neden hiç anlamıyorsun?”

“Seni anlamak mı? Bu zerrece umurumda değil! Fatma ile ilgili bir şey söyleyeceksin diye geldim bindim arabana. Ama senin nasıl yalancı biri olduğunu unutmuşum. Bana ne anlatacaktın ki? Fatma’yı kullanarak beni çektin tarafına. Ama tek kelam etmedin. Görüyorum ki gözüme sokmaya çalıştığın o zarfta da hiçbir halt yok. Bir anlık gafletle seninle buraya kadar gelmiş oldum.” Kapının koluna uzanmak için döndüğümde,
“Fatma’yı ilgilendiren şeyi hala biliyorum.” dedi.

“O zaman yakında biz de öğreniriz.”

Arabadan aşağı atlar gibi inip kapıyı son sürat çarptım. Koşar adım geldiğimiz yönün tersine doğru yürümeye başladım. Bir yandan da telefonumu çıkarmaya çalışıyordum. Uçak modunu kapatıp arama kayıtlarını açtığım sırada bileğimden yakalayan bir el ile neye uğradığımı şaşırdım. Geriye doğru mecburi bir dönüş yaparken afallamıştım. Koray bileğimi havada tutarken, “Zühre sen bir aptalsın!” diye bağırdı. Bileğimi elinden kurtarmak için çekmeye çalıştığımda daha fazla sıktı. Ceketinin iç cebindeki zarfı diğer eliyle çıkarıp yüzüme doğru tutarken, “Bunun sahte olduğunu mu sanıyorsun he? Bunun ne olduğunu bile bilmiyorsun.” Diye bağırmaya devam etti. Sesi giderek daha yüksek perdeden geliyordu. “Bu elimdeki belgeler senin sevgili arkadaşın Fatma’yı yıkacak gerçekleri saklıyor. Ailesi hakkındaki karanlık sırlar var bunun içinde!”

BİZİ AYIRAN ŞEYLER 2 "AŞK VE EMEK"Where stories live. Discover now