Bölüm 25 "Evim"

22 3 9
                                    

Kısa Bir Bölüm...

Taksiden indiğimde Yılmaz kollarını açarak bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. O an öfkeyi de nefreti de kırgınlığı da bir kenara bırakarak ona doğru koşmaya başlamıştım. Onu bir kez kaybetmiştim ve bir kez daha kaybetmeye niyetim yoktu. Yılmaz biraz şaşırsa da kollarını nazikçe bana dolamakta tereddüt etmemişti. Kafamı göğsüne yasladığımda beni daha sıkı sarmıştı kollarıyla. Gözlerimi kapadım ve kokusunu içime çektim. Ciğerlerime çiçekler doluşmuştu sanki. Yılmaz saçlarımı okşarken yüzüme kocaman bir tebessüm yerleşmişti bile. Onu bu kadar seviyor olmak, tarif etmesi o kadar zor bir şeydi ki. Sanki aramıza yollar, yıllar girmemiş gibiydi. O sıcaklığı hep aynıydı. Hatta ilk günkünden de daha sıcaktı. Birbirimiz olmadan geçirdiğimiz saatler, çektiğimiz sıkıntılar, uykusuz veya kabuslarla geçen geceler hiç olmamış gibiydi. Evimi yeniden bulmuştum.
“Zühre’m…” diye mırıldandı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Artık hiçbir şeyi beklemeyecek, ne yaşanacaksa korkmadan yaşayacaktım.

Kaçmayacaktım. Hem insan evinden kaçabilir miydi? Kaçsa nereye kaçabilirdi ki? “Seni seviyorum,” dedim. Kafasını bana doğru eğerek yüzüme baktığında bir kez daha, “Seni çok seviyorum,” dedim. Ellerini iki yanağıma koyup baş parmaklarıyla yanaklarımı okşarken, “Ben de seni çok seviyorum,” karşılığını verdi.

Gözlerinde bambaşka bir parıltı vardı şimdi. Gözlerime baktığında gördüğü kendinden memnun olmuş gibiydi. Çünkü ben de onun gözlerinde gördüğüm kendimi sevmiştim bir anda. Eksikliklerim tamamlanmış, hasarlarım tamir edilmiş, yanlışlarım unutulmuştu. Sevginin kazanmasına izin vermiştim.

“Hadi bir yerlere gidelim bugün.” Diye içim içime sığmayarak konuştum.

“Nereye istersen.”

Evin kapısı açıldığında kafamı çevirip ayakkabılarını giymeye çalışan Fatma’ya baktım. acelesi varmış gibiydi. Yılmaz’ın yanından geçerek şimdi de kapının kilidini çıkarmak için dönen Fatma’ya yaklaştım. “Günaydın Fatma!” diye haykırdım.

“Günaydın. İçeri gireceksen kapıyı kilitlemeyeyim.”

“Yok. Gideceğim.” Elimle arkayı göstererek, “Yılmaz ile bir yerlere gideceğiz.” Dedim. Fatma işaret ettiğim yere bakmadı. “Siparişler ne olacak?”

“Ne siparişi? Dilara’ya çiçekleri verdim ya ben. Daha siparişim yoktu ki.”

“Emin misin? Sonra aksaklık çıkmasın.”
Biraz düşünüp ekstra bir sipariş alıp almadığımı düşündüm ama bulamadım. “Ben sipariş aldım mı ki? Sana hiçbir şey söyledim mi? Ay valla hatırlamıyorum ki.”

“Bende bildiğimden demiyorum. Şimdi ayakların yere basmıyor, aklın beş karış havada. Sonra üzülme işler sıkıntıya girince. Gerçi ben sana her zaman iş konularını kendine dert etmemen gerektiğini söylüyorum. Ama senin huyunu da bildiğimden uyarımı yapıyorum.” Fatma kapıyı kilitleyip anahtarı çantasının içine attı. “Hadi ben gidiyorum. Akşam görüşürüz.” Yanağıma ufak bir buse kondurdu. Durup yüzüme baktı. “Zühre gözlerin öyle bir parlıyor ki güneş gözlerine yerleşmiş sanıyorum. Umarım bundan sonra hiç hayal kırıklığına uğramazsın canım kardeşim.”

Gülümsedim. Fatma da gülümsedi ancak hemen sonra kaşlarını çatarak, “Bak işleri boşlamak yok he. Ne çiçeklerini ne de oteli bir kenara atıp etrafta aşık aşık gezeceksin.” Diyerek bana doğru parmak salladı. Kahkaha attım. “Merak etme.”

Fatma yanımdan uzaklaşırken tekrardan Yılmaz’ın yanına doğru yaklaştım. Elimi Yılmaz’ın elinin içine yerleştirirken, “Hadi gidelim,” dedim. O elimi kaldırıp nazikçe öptü. “Sana söz veriyorum çok mutlu olacağız. Hiç üzülmeyeceğiz. O kadar ki üzülmek kelimesinin anlamını yalnızca sözlükten bakarak öğreneceğiz. Seni her zaman çok seveceğim. Beni affettiğini gördüm ya. Mutluluktan uçabilirim.”

BİZİ AYIRAN ŞEYLER 2 "AŞK VE EMEK"Where stories live. Discover now