Bölüm 35 "Yük"

10 1 0
                                    


Fatma hiçbir şekilde Özgür hakkında bir bilgi vermemişti ve bir zaman sonra ben de sormayı bırakmıştım. Bırakmak zorunda kaldım da denebilirdi. Yoluma devam etmem gerekiyordu. Hem onu incittiğimin kelimelere dökülmesi içimi rahatlatmayacaktı ki. O gün yaşananlar, Özgür ve Fatma’nın sonraki zamanlardaki sohbet konuları beni ilgilendirmemeliydi, değil mi?

Önümdeki cam tezgâhı silerken bana seslenildiğini fark edememiştim. Koluma değen elle birlikte hafifçe sıçradım. “Üzgünüm Zühre, dalmıştın.” Dedi Dilara.

“Ah! Şey… sorun değil.”

“Cam bence temizlendi, ne dersin?” Parmağıyla dalgınca silmeye devam ettiğim camı gösterdi. Hafifçe gülerek silmeyi bıraktım. “Doğru.”

Dilara bir şey söyleyecek de söyleyemiyormuş gibi yüzüme bakmaya başlamıştı. Tam ona bunu sormak için ağzımı açtığım sırada bir müşteri dükkândan içeri girdi. Toz bezini tezgâhın altına koyduktan sonra önlüğümü düzelttim. “Merhaba, hoş geldiniz,” diyerek müşteriye gülümsedim. Orta yaşlı, elinde bir evrak çantası olan, saçları özenle taranmış adam bize doğru yaklaşırken gözlerini çiçeklerin üzerinde gezdiriyordu. “Merhaba, manolya var mı acaba?”

“Evet. Hemen şuradalar.” Göstermek için birkaç adım attım. Adam çiçeklere yaklaşıp baktı. “Bir buket yapabilir misiniz?” Kafamı sallayıp hemen işe koyuldum. Adam elimdeki manolyalara yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bakıyordu. Ben beyaz bir kurdeleyi manolyaları bir araya toplamak için kullanırken dikkatle ellerimi takip etmeye başlamıştı. Hazırladıktan sonra buketi adama doğru uzattım. Ödemesini yapmak için Dilara’nın olduğu tarafa doğru geçti. Adam dükkândan çıkmak üzere döndü ancak sonra duraksayıp bana bakarak, “Bu çiçeklerden her zaman bulunur mu sizde? Karım manolyaları çok seviyor da yakınlardaki birkaç yerde sorup bulamamıştım.” Diye sordu.

“Artık her zaman bulunacak beyefendi,” derken gülümsemem tüm yüzüme yayılmıştı. Adam minnetle dolu gözlerle bana baktı. “Teşekkür ederim. İyi günler.” Kapıdan çıkıp gitmeden önce son bir kez manolyaların olduğu sergiye bakmıştı. Dilara’nın yanına geri döndüm. “Ne romantik, değil mi?” dedim.

“Evet.” Gözlerini benden kaçırdığında artık sormam gerekeni sormaya karar verdim. “Dilara bir sorun mu var? Bana söylemek istediğin bir şey varmış gibi hissediyorum.”

Suçüstü yakalanmış gibi bir an kalakaldı. Yanakları kızarmaya başlarken, “Şey… Ben… Aslında…Evet…” diye ağzında bir şeyler gevelemeye çalıştı.

“Peki. Baştan başlamaya ne dersin?” Sandalyeleri gösterdim. Karşılıklı geçip oturduk. Dilara ellerini nereye koyacağını bilemez halde yerinde kıpırdanırken bir süre onu izledim. Ne konuşacağını merak etmiştim. Beni işten mi çıkaracaktı? Öylece söyleyebilirdi bunu. İflas mı etmişti. Sanmıyorum. İşler gayet yolundaydı. Peki neden gözümün önünde kıvranıp duruyordu ki? “Evet Dilara, seni dinliyorum.”

“Şey… Zühre sen Yılmaz’ı seviyorsun, değil mi?” Sorusu beni afallatmıştı ama bunu yüzüme yansıtmamaya özen göstererek, “Tabii,” dedim. “Bunu neden soruyorsun?”

Sorumu dikkate almayarak yeni bir soru sordu. “Yani ondan hiç ayrılmayacaksın, değil mi?”

Bu konuşmanın giderek daha tatsız bir yere doğru evrildiğini hissediyordum. “Ben anlamıyorum. Neden bunları soruyorsun şimdi?”

“Biraz sonra sana söyleyeceklerimden sonra aramızın bozulmayacağından emin olmak istiyorum.”

Kafam iyice karışmıştı. Dilara oturduğu yerde kıpırdanmaya devam ediyordu. “Zühre sen Yılmaz’a aşıksın ve onunla mutlusun, değil mi?”

BİZİ AYIRAN ŞEYLER 2 "AŞK VE EMEK"Where stories live. Discover now