Bölüm 12: Ne istiyorsun,

43.3K 1.7K 152
                                    

Her şeyi beklerdim. Mesala uyandığımda salonda kan lekeri görsem yadırgamazdım, ya da Uluç'u kapımda elinde bir ekmek bıçağıyla beni izlerken görsem en fazla korkardım ama şuan ciddi anlamda nutkum tutulmuştu.

Evet belki söylediklerim alaya alınmış kelimlerden ibaretti ama siz olsanız ne yapardınız ? Sizi kaçıran ve bakıcılık gibi uçuk bir kavram ortaya atıp esir alan birinden ne beklerdiniz ?

Uluç'un dün gece verdiği tişört ve şort vardı üzerimde ve odada değil salona giren kapının hemen yanındaydım. Uluç'un uyandığımdan haberi olduğunu sanmıyordum ve tuhaf olan şu ki dünün aksine beni saçımdan tutup uyandırmamıştı da.

O sabahın gecesinde Uluç yüzünden uyuyamamıştım çünkü eve kız atmış ve tüm gece boyunca bana emirler yağdırmıştı. Aslında o yapmamıştı. Eve getirdiği esmer kız Uluç ile yapacakları erotik şeylerin- ki bunu bana ortalarda gezmemi tembihlerken anlamıştım - ihtiyaçlarını karşılattırmıştı. Hatta bir ara bana arabanın anahtarını verip bir kahve içip gelmemi bile söylemişti ama Uluç buna izin vermemişti. Verseydi işime gelirdi. Her türlü.

Şuan ise gerçekten uyku mahmurluğundan değil, Uluç'un müzik zevkinden dolayı nutkum tutulmuştu. Beethoven dinliyordu. Bildiğimiz baş yapıt olan Beethoven! Bunu beklemiyordum. Bu belki de Uluç'tan öğreneceğim en son şeydi.

Klasik müzik severdim ama daha önce hiç telefonuma ya da ona benzer bir müzik aletine indirme gereği duymamıtşım. Çünkü müzik listeme alacak kadar iyi değillerdi, en azından benim için. Aklıma Zümrüt geldi. Onun sayesinde Beethoven dinliyordum. O benim aksime hep bu tarz dinlerdi ve daha önce onu hiç sözlü müzik dinlerken görmemiştim.

Aklıma geçmişim geldiğinde bu biraz içimi burktu. Alışmak unutmak değildi ve alışmak hiç bir zaman hissetmemeyi beraberinde getirmiyordu.

Uluç ne yapıyordu bilmiyordum. Sadece müziğin sesini duymuştum ve ayaklarım beni buraya kadar getirmişti. Uluç koltukta oturuyor, ya da elinde tam bir düşes gibi kadeh tutup, pencereden dışarı bakıyor olabilirdi. Belki aklında bana yapacağı şeylerin bir listesi vardı ve Beethoven bu listesinde ona yardımcı oluyordu. Yüzümün kırışmasına engel olamadım.

İçeri girip girmemek arasında kaldığım o zaman diliminde kendime epeyce kızdım. Geri zekalı mıydım ben! Girip işkencesine bu saatte başlamasına yardım mı etmek istiyordum gerçekten ? Sinirimin kendime olduğunu farkettiğimde hızlıca odama girdim. Kapıyı arkamdan sessizce kapatırken Uluç'un duymayacağını biliyordum ama bir tarafım korkuyordu işte. Aslında bana şimdiye kadar vurmamıştı. Yani beni buraya hapsettiğinden beri dayak yememiştim. Uluç zaten kızlara vuran zayıf erkeklerden değildi. Onun tarzı korkutmak ki bunu epey iyi beceriyordu. Beni, eğer tüm bunları kabul etmeseydim kapatacağı yer aklıma geldiğinde kollarımı birbirine doladım. Sanki şimdi saçımdan tutup beni götürecekmiş gibi hissediyordum.

Saçlarım ne haldeydi bilmiyordum. Odada ayna olmaması, kendimi görmemem hoşuma gidiyordu ama bazı zamanlar nasıl göründüğümü merak etmiyor değildim. Tıpkı şuan olduğu gibi.

Odanın duvarları bomboştu ve pencere namına hiçbir şey yoktu. Belki Uluç'tan rica edip buraya bir kaç parça bir şey alabilirdim. Belki bir dolap. Sadece yatak ve küçücük bir masayla burada duramazdım. Zaten zehir olan hayatım bu odada daha da katlanılmaz hâle geliyordu.

Müzik sesi kesildiğinde ve ara holde adım sesleri işittiğimde yüzümde alaycı bir gülümsemeyle günaydın dedim. Bu günaydın kesinlikle kendimeydi. İşte, başlıyorduk!

Bekledim, Uluç beni fazla bekletmemişti. Odanın kapısı açılıp Uluç'un bedeni kapı ağzında belirdiğinde bile tepki göstermedim. Ama ona bakıyordum. Doğrudan gözlerinin içine. Uluç sanki içerde bir şey arar gibi gözlerini odada gezdirdiğinde sonunda takılı kaldığı şey benim gözlerim oldu. Bir süre sessiz kalsa da sonunda bu havayı bozan yine o oldu. Kabaca sesi duvarlara çarpıp kulaklarıma dolduğunda onları kıskandım. Sonuçta bir duvardan tepki beklenemezdi değil mi ?

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now