Bölüm 26: Aptalsın,

33.2K 1.4K 103
                                    

Keyifli okumalar ♥

(Geçiş bölümü olduğu için kısa gelebilir. )

Ufak bir şeyler söylemek istiyorum. Lütfen okumadan geçmeyin.

Öncelikle herkesin yorumuna büyük bir zevkle cevap veriyorum. Bütün yorumlarda kibar olmaya çalışıyorum ve sizi kırmadan cevap veriyorum ki sizler genel olarak hiç olumsuz eleştiri yapmıyorsunuz ♥

Tüm bunların dışında nasıl yorum yapılması gerektiğini bilmeyen okuyucular var. Arkadaşlar ben eleştiriyi uygun bir dil ile yapıldıktan sonra her türlü kabul ederim. Ama sırf eleştiri yapmak içinde eleştiri yapmayın. Bırakın olaylara, karakterlerimin isimlerine ben karar vereyim. Anlayışız göstereceğiz umuyorum ve teşekkür ediyorum.

Geçen bölümlerde olduğu gibi +100 ü düşmeyelim ^.^

Sessizlik. Aramızda bozulmaması gereken bir mühür gibiydi sessizlik. Duvarlar yeminimize şahitlik etmek ister gibi üzerimize gelirken, boğulmamak adına aldığım nefes dahi tökezliyordu. Sanki soluk alırken çıkardığım o hayatın cılız sesi bile rahatsızlık veriyordu. Burası pisti. Burası öfke doluydu. Buradaki insanların elinde kan vardı ama yaşamda vardı. Onlar yalnızca bunu gizlemekte oldukça ustalaşmışlardı. Böyle olmak zorundaydılar çünkü düşmana ölmeyeceklerini kabul ettirmeliydiler. Bunu en ince ayrıntısına kadar önemsiyorlardı. Bir seri katil gibi soğukkanlıydılar ama bir şeyi unutuyorlardı.

Ölümsüzlerin kanı akmazdı.

Uluç'un kan bulaşmış eli tam karşımdaydı. Onun yüzüne bakmıyordum. Bana beni öldürmek istermiş gibi bakıyordu. Ortaya attığım fikir hiç hoşuna gitmemişti ama başka yoluda yoktu. Hem yalnızca onun için yapmayacaktım. Uluç söz verdiği zaman tutan o adamlardandı ve bu işte onun işine yararsam devamının olmaması için bana yardım edebilir, bu çukurdan beni kurtarabilirdi.

"Abi başka yolu yok. Haldun artık burada kalacaksa ortama ayak uydurmak zorunda. Kurallar gereği bakıcı edinecek. Eve giren hizmetliyi bile değiştirmişken ona yaklaşmak artık zorlaşır." Savaş'a dönüp baktım. Şu anda bana destek yalnızca ondan geliyordu. Ona bakınca Melisa aklıma geldi. Bu işi duyduğunda köpürecek olan aslında yalnızca Melisa'ydı çünkü üzerimde menfaati olmayan tek kişi oydu. Savaş beni düşünmüyordu. O yalnızca benim çok kullanışlı bir alet olduğumun farkındaydı.

"Onu hiç beklemediği bir yerden kuşatmalıyız." Savaş öne doğru eğilip Uluç'un dizini sıktı.

"Abi kaleyi içten fethetmeliyiz." Sadece iki saniye. Uluç'un Savaş'ın boynunu kavraması sadece iki saniyede oldu. Savaş kımıldayamaz halde elini Uluç'un elinin üstüne getirip soluk almaya çalıştı.

"Hepinizi öldürürüm." Savaş elini Uluç'un dizine vurdu. Anladığını belirtmeye çalışıyordu. Onu öldürmeyeceğini biliyordum. Uluç Savaş'ı geriye doğru itekleyerek bıraktı. Kanlı ellerine bakıyordu. Duvarı yumrukladığı için elinin üst kısmı parçalanmıştı. Savaş yanıma düşerken gözleri bir an bana kaydı. Benim yanımda olduğu için gururu incinmiş olabilirdi. Ondan gözlerimi kaçırdım.

Uluç sessiz kalmaya devam ediyordu. Savaş bir iki kere boğazını temizledi.

"O zaman ben gidip başka bir yol var mı iyice araştırayım." Uluç yine tepki vermedi. Bu işi kabul etmek zorundaydı. Korkmuyor değildim ama bir ayın sonunda ne olacağımı bilmemek ve az önce duyduğum sesten tiksinmem korkumu bastırıyordu.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now