Bölüm 18: Ateş,

39.8K 1.4K 113
                                    


Multimedyaya bir şey koyamıyorum, sanırım bu teknik bir sorun.

Bu size geçen bölüm bahsettiğim ve Uluç'un dinlediği şarkı. Hani şu bu müzikte kimseyi öldürmem dediği yerdeki.

Keyifli okumalar :)

Sizleri seviyorum ♥

*

Umut çığlıklarını bir süzeğin küçük deliklerinden dışarıya geçirmeye çalışırken, hayatın karmaşık renkleri her süzme deliğinde farklı bir şölen ortaya seriyordu. Ve hiç kimse bilmiyordu: Acı olmadan şölen olamayacağını.

Benim acım ise şimdilerde şu anda önümde bulunan ateş gibi alev alevdi ve onu harlayan, yeni yeni ortaya çıkan gerçeklerdi.

Melisa'nın acısı ise en kötü olanıydı. O, tıpkı büyük bir yangının geriye bıraktığı ve son çığlıklarını atan kozlar gibiydi. Sönmek istemiyordu. Bunun için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Sırf yanan ateşi söndürmemek için bakıcı olmuştu. Sırf ellerine bulaşan masum kanı yok etmek için yenisini akıtmak istiyordu ve bunun tek suçlusu Savaş'tı.

Yüzüne baktığımda ve daha öncesinden hiçbir fikrimin olmamasından onu böyle bir gerçeğin merkezine yerleştirememiştim ama şimdi hem benim hemde Melisa'nın acılarının temel nedenlerinden biriydi ve başı çekiyordu.

Benim içinde bulunduğum durum ise çok farklıydı. Uluç bana her gün eziyet etmiyor ya da sürekli sövmüyordu. Başta beni arabanın bagajından saçımdan tutarak çıkarmıştı ama bunu yenileyen bir hareketi sonrasında olmamıştı. Saatler öncesinde beni yeniden iteklemişti ama bu öfkesinin kaynağı ben olduğum için değildi. Bu tamamen bir kazaydı. Ama Uluç buna diğerinden daha çok takılmıştı. Onu gece boyunca bir kaç kez kaşıma bakarken yakalamıştım.

Ona döndüğümde hâlâ gözlerini ateşe dikmiş bir vaziyetteydi. Diğerleri gideli saatler olmuştu. Aynı şekilde diğer insanlarda evlerine çekilmiş olmalıydılar ki çevrede hiç kimse yoktu. Güneşin doğmasına az bir vakit kaldığını tahmin edebiliyordum. Ateş küle dönmek üzereydi ve soğuk sabaha karşı kendini daha da belli etmeye başlamıştı. Uluç'a üşüdüğümü söyleyemiyordum. Eğer biraz bana baksaydı ya da gözlerini diktiği ateşten biraz olsun ayırsaydı bunu yapabilirdim. Ama Uluç bu kadar tuhaf dururken bunu yapmam imkansızdı.

Üşüdüğümü belli etmemeye çalışarak kafamı gökyüzüne çevirdim. Gökyüzü artık rengini açmaya başlamış güneşi bekliyordu. Gözlerimi denizin bir çizgi gibi olduğu yere dikip beklemeye başladım. Tam o sırada, ben güneşi beklerken Uluç sessizliğini bozdu.

"Eğer elinde olsaydı şuan nerede olmak isterdin ?"Bana bu soruyu neden sorduğunu merak ettim. Gözlerimi ona çevirdiğimde onunda benim yaptığım gibi ufku izlediğini gördüm. Gözlerimi onun üzerinden çekip tekrar eski halimi aldım. Ona doğruyu söyleyecektim.

"Burada olmak dışında her yerde. "Anlam veremediğim bir şekilde güldü.

"Burada olmak mı yoksa benim yanımda olmak dışında mı ?" Kurduğu soru cümlesinin karışıklığından dolayı saniyeler boyunca beklesemde anladığımda omuz silkerek cevap verdim.

"Ne bekliyorsun ki ?" Ona bakmamaya devam ettim ama onun bana baktığını hissedebiliyordum.

"Peki ya tüm bunlar olmasaydı ?" Tüm bunlar olmasaydı şuan evimde oturuyor, yaklaşan vizelere şimdiden çalışıyor ve Melisa'nın haline oturduğum yerden hayıflanmaya devam ediyor olurdum. Ama Uluç'a bunların hepsini söylemek yerine bilmesi gerektiği kadarını söyledim.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now