Bölüm 46: Renkarnasyon

11.9K 423 164
                                    

Beni instagram hesabımdan takip etmek ister misiniz ? Linki profilime bıraktım ama buraya da bırakayım:

https://instagram.com/yasoley?igshid=e9c1hwc55y3f

Bölümde bahsettiğim Renkarnasyon bilenler bilir benim Sahipsiz bittikten sonra yazacağım diğer kurgudur. Renkarnasyon'dan daha önce bir soru cevap bölümünde bahsetmiştim. Onun için profilimi takibe alabilirsiniz.

Profilimde ayrıca  bazen bölümün ne zaman geleceğine dair söylemler yapıyorum, bildirim almak isterseniz beni takip etmeniz gerekiyor. Kısaca beni lütfen takip edin.

Burada mesaj kutusuna baktığım söylenemez. Baksam bile cevap vermiyorum. Yorumların hepsine dönmem mesaj kutusuna baktığımı düşündürmesin. Bu yüzden bana ulaşmak için ya yorumları ya da instagram hesabımı tercih edin.

Bölümde yazım hatalarım varsa affola. Yeni bölüm ne zaman yorumu yerine benimle bölüm hakkındaki düşüncelerinizi paylaşırsanız daha mutlu olurum. Sizleri seviyorum.
V
E
!
Bu bölümü sevgili endlesseher' e ithaf ediyorum.
Keyifli okuyun. :)

Çarşaf gibi serilmiş beyaz şeritli yolun üzerinde çıkan istila beni tedirgin etmek yerine Uluç'un tepkilerine daha fazla odaklanmama neden oluyordu ve Uluç, bütün o dakikalar boyunca bana bakmaya devam etti. Toprağın altında deprem olacağını hisseden ve dört bir tarafa kaçışan karıncalar gibi hisseden içimin aksine o gözünü bile kırpmadı. Kirpikleri birbirine değse bu sürtünmeden küçük bir kıvılcım çıkacak, aramızdaki hava akımında git gel yaparak harlanacak ve bedenlerimizi içine alacak gibi hissediyor olmalıydı çünkü ela gözleri büyümüş, bütün beyazlıkları alacalı bir hale gelmişti.

Dudaklarını birbirine bastırmış, dudak çizgileri beyazlamıştı ve bu görüntünün çirkin olması gerekirken içimde bastıramadığım bir ses Uluç'un yüzüne dokunmak, belki de okşamak istedi. Yüzünde bindirdiğim küçük turlar gözlerine yeniden uğradı.

Gözünün içine doğru bakarken genelde yüksekçe bir uçurumun kenarından denize doğru bakıyormuş gibi hissediyordum ama bu sefer karşımda ki Uluç'un bakışları öyle hissettirmedi.

Gözünün harelerinde çıkan ateşi de, ortaya serdiği harebeyi de, o harebeden kalan tek bir odun tanesini de gördüm. Savunmasızlığını o harabenin ortasında saklayamıyor ve bana bunu görme fırsatı veriyordu. Bana onu yakacak olan ateşin ben olduğumu söylemek ve en önemlisi kabullenmek istemiyormuş gibi baktı.

Hissettim.

Hemen Uluç'un arkasındaki arabanın camı yumruk darbeleriyle sarsıldı ve kokusunu net bir şekilde aldığım endişe yağmurları arabanın üzerine yağmaya başladı. Uluç hala bana bakmaya devam ediyordu ve ben artık cümle ağzımdan çıktığı ilk an ki kadar öfkeli hissetmiyordum. Uluç'un gözünde sönen ateşin küllerinin savrulduğunu görebiliyordum. Bir an için elimi nereye koyacağımı bilemedim. Parmaklarımı avuç içime bastırmak beni güvende hisettirmiyordu. Bacaklarımın üzerinde sabitlediğim parmaklarım tutunmaktan vazgeçmek istemeyerek kuvvetlice etime gömüldü. Oluşmaya başlayan kırmızı lekelerin sızısını tenimde hissedebiliyordum. Endişe yağmurları dinmiş geriye yağmur sonrası toprak kokusu gibi bir koku bırakmıştı.

"Abi arabaya yanıyor!"Kelimeler zihnimde anlam kazısı yaparak can bulduğunda sonunda Uluç'un gözleriyle olan temasıma perde indirebilmiştim. Gözüme vuran beyaz ışığın arasına karışmış, arabanın kaportasından çıkan duman, orta yerde dalgalanan beyaz bir bayrak varmış gibi duruyordu ve gövdesini göremediğim ayaklar üzerimize gelmeyi bırakmış bize sabit kaldıkları noktada hareket dahi etmeyerek bekçilik yapıyorlardı. Duyduğum sesler boğuktu, dumanın kokusu artık genzime ulaşıyordu.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now